7 Aralık 2013 Cumartesi

Farklı bir Dünya.

Yaşamak istediğim bir dünya var 
ve
Bu o değil.
Çünkü sen benden uzaktasın bir sürelik.
Benim dünyamda çok farklı bir hayat var.
Gözlerimi açtığımda badem gözlerin karşımda, 
Gülümseyerek uyanıyorum ben.
Tenime değen teninin kokusuyla uyanıyorum.
Kalkarken önce dudaklarından izin alıyorum.
Gözlerini açmadan yüzüne yayılan o tebessümü izliyorum her sabah.
Yarım açılan göz kapaklarının ardında o içimi delen bakışlar,
O şefkat, aşk dolu bakışlar bekliyor beni her sabah.
Ve
Her gece, her eve gelişimde
Hayatın sıkıcılığından sonra bir rüya karşılıyor beni,
Belini sardığımda, kendimi sana sardığımda unutuyorum olanı biteni.
Sıcacık bir tebessüm ve öpücük günümü en tatlı haline getiriyor.
Birlikte bir kaç saat bir ömür gibi.
Yüzüne baka baka en güzel zihin masajını yaşıyorum.
Bu rahatlığa sahip olduğum bir dünya istiyorum.
Böyle bir dünya var.
Sadece gelecek dediğimiz süreç gelecek
Ve
Dünyam Sen Dolacak.
Dünyam Sen Olacak
Seni yaşamak için Bekliyorum Sevgilim.
İstiyorum ki Dünya dediğimiz şu süreç seninle olsun
Seninle cennetim olsun..

19 Kasım 2013 Salı

Mesela yani

Sonunda indi uçağım. Uçmaktan korkmuyorum da kavuşmadan uçup gitmekten korkuyorum. Çok büyük bir havaalanı olmasa da yavaş yavaş yürümekteyim. Özlemek ne kadar yorucuysa da kavuşacak olmanın verdiği hissi de yavaş yavaş tatmak istiyorum. O'nu kollarıma alacak olmanın verdiği huzur var üzerimde. Kokusuna, sesine, bakışına kavuşacağımı bilmek içimi kıpır kıpır ediyor. Öyle bir özlem içindeyim ki ne ben yandım böyle daha önce ne de yanabilirim. O'ndan uzakta sürgündeyim sanki. Kalbim bir kuş ve O'nun kafesine bir ömür boyunca tutsak olmak istiyor. Sürgünümü bitirmek, rahat ve huzurlu bir yaşamla bu dünya denilen serüveni sona erdirmek istiyorum.

20 dk lık bir otobüs yolculuğunun ardından trene atladım saat oldu 10 nerede kalacağımı düşünüyorum. Buluruz bir şekilde yolunu. Direkt O'nun bulunduğu yere gitmek istiyorum. Yakınında bir kenara kıvrılıp uyumak. Rüzgarda O'nu koklayıp aşkla dolu rüyalara dalmak. İnternetim çalışmadığından daha iletişime geçemedik. İndiğimi biliyor ama ne zaman geleceğimi bilmiyor. Alkmaar'a geldim sonunda. Saat 11.40'da indim. Yorgun sayılmam ama gecenin verdiği mayhoşluk var. Kalacak bir yer de buldum bunlar sır tabii ki. Bu gecelik iyi gecelerimi diliyorum sevgili.

Sabah erkenden kalkıp tanıdıklarla görüştüm. Bir kaç yeri görmem gerekiyor diyerek otobüse atladığım gibi sevdiceğimin yanına uçtum. Yolda kendimi tutamıyorum heyecandan bağırmak istiyorum. O'nu görmek, sarmak, kokusuna bulanmak istiyorum. 10 dakika saatler gibi geldi bütün yol boyunca. Beni ilk oturduğumuz yerde beklediğini söyledi. Tipim biraz kayık aslında ama O beni böyle sevdi nasıl olsa:)

Uzaktan gördüm O'nu yanına yaklaşıyorum. Yaklaşıyorum. Yaklaşıyorum. Gerisi bize kalsın diyor Mutlu Sonlar diliyorum. Bizimkisi ömürlük, Allah herkese nasip etsin.

4 Kasım 2013 Pazartesi

Artık Pas

Kozlarımızı ortaya dökelim

Elimde bir kalbim, gözlerim ve sana olan sevdam var.

Yani çok iyi bir ele sahibim.

Ömür boyu rest diyorum sana.

Bunlara karşılık bir gülüşünü koyuyorsun masaya.

Ömrüme karşılık bir gülüşünü değişiyorum.

Elimde kullanana göre aciz ve ya alim olan bir beden var gerisi sende.

O beden de Aşkın sahibinin hizmetinde, senin önünde.

Tabuları yıkmama sebep oluyorsun.

Kumarda seni kazanarak aşkta da kazanmış oluyorum.


Seni kazanarak en büyük hazineye sahip olmuş oluyorum.

Seni ömrüme yayarak seviyorum.

Her anında sen ol ki ömre ömür diyebilelim.

Ömrümsün diyorum ya Yarim.

Ne kadar kaldı bilemiyorum

Ama

Kalan kısmının tamamı senin olsun istiyorum.

Bu hayatta rest çektim bir kere.


Bir el daha oynayacak hiç bir şeyim yok

Çünkü her şeyimi sen kazandın.

29 Ekim 2013 Salı

Gerçek Şahdamarından Yakın

Beni çıkarın bu kuyudan
Çok uzun süredir buradayım
Yok mu bir ip uzatacak bir nefeslik güneş ışığı uzatacak.
Öyle yorgunum ki umut etmekten, umudumu kaybetmekten.
Hayat yolu üzerinde hiç mi yok gerçekliğe susayan,
Hiç mi yok sözcüklerimi duyan biri.
O denli yoruldum ki anladım Yusuf'u.
Nasıl bir sabır, Nasıl bir teslimiyet örneği bu.
Paçalarıma bulaşan geçmiş hatalarımı temizliyorum.
Kendime söylediğim yalanları bağırıyorum kuyunun içinde.
Yaşamaya çalışıyorum ne denersem deneyeyim çıkamayacağımı bildiğim bu kuyuda.
Gerçekliğe düştüm, gerçeklere düştüm ufacık akıl kuyumun içinde.
Şimdi ağırlığını, dipsizliğini kaldıramıyorum.
Ne kolaydı bilgisiz yaşarken, Ne kolaymış düşünemezken.
Gerçekleri bilmek ne de ağır geliyor, öğrendikçe acizlik çöküyor gözlerime.
Bir kaç damla göz yaşı temizliyor utanmaz çehremi.
Biraz nefes alayım diye kandırıyorum kendimi 
Bir an unutsam, unuttuğum için kızıyorum daha sonra uzun uzun.
Bir çıksam bu kuyudan biliyorum daha derine düşerim.
Korkuyorum, daha çok öğrenmekten ve öğrenememekten.
Korkuyorum bilen cahillerden olmaktan
Korkuyorum ki bildiğim şeyleri bilmemekten.
Ne çıkasım var bu kuyudan ne de gücüm daha derine inmeye..

24 Ekim 2013 Perşembe

İyi Geceler Sevgilim

Parça Parça yazacağım yine
İçimde konuşulanlar kelimelere dağılsın biraz daha
Bir kepçe daha koyacağım dağılmış soframa.
Bu gecelik melankolik olalım mı?
Mutsuz demiyorum bak mutsuz hiç değilim olmak huyum değil zaten
Biraz melankoli kimseye zarar vermez.

Sadece gözlerimi kapattığımda değil gün ışıdığında da seninle olmak istiyorum.
Mutlu anlarımı paylaştığım gibi en mutsuz anımda da kollarında huzuru bulmak,
Seni bir kaç anıya değil kapanacağı günü bilmediğim bu gözlerin gördüğü her yere katmak,
Çaldığım her şarkı, yazdığım her yazı, her yediğim yemek, her kahkaham seninle olsun istiyorum.
Biz ne güzel diyoruz "olacak İnşaAllah."
Bizi birleştirmek sadece Allah'ın yapabileceği bir şey değil mi?
Kimden istedim ki seni O'ndan başka.
Kim sokabilirdi kalbime seni O'ndan başka.
Sabrediyorum sanırdım.
En zorunu atlattık derdim.
Zamanla kolaylaşacak.
Sınavımı veriyorum derdim.
Hep bekledim deyip durdum sana.
Beklemek kolaymış, aramak, sürekli bakınmak.
Zor olan bulduğunda ayrı kalmakmış be sevgili.
Zor olan bir kere gözlerine uzun uzun baktığında gözlerimin başka gözlere kapanmasıymış.
Sakın şikayet ediyorum sanma Asla ama Asla etmem.
Rab'bime hamdolsun ki bir derece daha yükseltti sınavımı.
O'ndan daha yana yakıla istiyorum Seni.
Sen şimdi güzelce uyuyorsun, bana kızdın, yaptım yine bir şeyler..
Uykuyu yasakladım kendime sanki 2 günlük bir yoldan gelmemiş gibiyim.
Sadece gözlerimi kapadığımda yüzün geliyor önüme.
Üzülmüyorum, Mutsuz değilim sadece İstiyorum.
İstiyorum ki O Suret gözlerime kazınırcasına benim olsun.
İstiyorum ki Ömrüm Senin Olsun.
Sen Benim ol.
Ne çok istiyorum değil mi?
Aslında bir tek Seni istiyorum ama Ne büyük bir İstek bu.
Allah'ım Seni Bana Nasip Etsin demek geliyor dilimden, elimden.
Allah'ım Seni Bana Nasip Etsin.
Amin..

12 Ekim 2013 Cumartesi

Doğum ve Ölüm

Tam 2 gün kaldı,
2. Sürprizimi yapmam gerekirdi sana
Elimden geleni yapacağıma söz vermiştim.
İlk elimden gelen çizmek oldu bizim ilk anımızı.
2. si ise yazmak olacaktı elbette.
3. de Sürpriz olsun şimdilik.

Aldım karşıma resmini konuşur gibi yazacağım şimdi kimler okursa okusun kimler görürse görsün kim gülerse gülsün...


Elinde tutmuşsun Papatya'yı.
Hani Seni gördüğüm an dilimden çıkan ilk kelime "Papatya".
Sana baktığımda gördüğüm o Papatya ellerinde.
Minnacık ellerinde senin güzelliğini kıskanan bir Papatya var.
Güneşi de kıskandırıyorsun ya işte
Bakış atmışsın sanki gel bana aşık ol der gibisin.
Hafif bir tebessüm etmişsin.
Yanağında minik bir gamze.
Avuçlarıma alsam yanaklarını da gözlerine baka baka kaybetsem aklımı.
Çok akıllı sayılmam zaten tescilim de var delilikten ya her neyse..
Sana geri dönüyorum baktıkça gülümsüyorum
Baktıkça Seviyorum.
O gözlerini dikmiş halde bana bakışına odaklanıyorum 
5 saniyeden fazla bakamıyorum kaçırıyorum gözlerimi.
Sahi ya ben daha resmine uzun uzun bakamazken
Nasıl gözlerine dalmışken kaybetmem ki 3 kuruşluk kendimi..
Her dakika nazar değdiriyorum belki sana ondan dolayı her seferinde Maşallah diyorum.
Her seferinde Aşık oluyorum sana Ondan dolayı asla vazgeçmiyorum.
Diyorum ya Deliyim
Deli gibi Seviyorum.
Sen pek sevmiyorsun ama
Doğduğun günü bayram ilan ediyorum.
Aşkın Doğumuna,
Sevdamın ilk nefesine adıyorum ömrümü.
Sen doğduğunda ölmüşüm ben bilmiyormuşum.
Sen İyi ki doğmuşsun
Ben İyi ki ölmüşüm.
Ayın 15'ini Papatya Günü İlan ediyorum.
Gariban bahçemin Tek çiçeği
Bir Ömür Aç bahçemde.




6 Ekim 2013 Pazar

O Bunu Haketti

Kalabalıkta kaybolduğun oldu mu hiç?
Ya da çok mutlu görünüp içinin yandığı?
Sahi yalnız kaldın mı sen hiç, gerçekten ama gerçekten yalnız..
Böyle herkesin etrafında olduğunu düşün
Büyük bir kalabalığın ortasındasın herkes mutlu gözüküyor herkesin aklı sadece o an mutlu olmakta
Hiç baktın mı öyle insanlara
O gözle..
Ne kadar boş geliyor onlara bakıyor olmak. Bazen sadece her birinin mutluluğunun sebebini sormak istiyorum.
Nedir bu kadar sizi mutlu eden?
Daha doğrusu nedir bu kadar sizi mutsuz edip mutluluk maskesinin arkasına saklayan?
Yalan mı şimdi bu söylediğim.
En mutlu gözükenler büyük eksikliği olan insanlar değil mi?
Kimi kandırıyoruz, Hangimiz çocuğuz ki artık?
Sahi en çok gülmeye çalışanlar aslında gülmenin özlemini yaşayanlar değil mi?
Mutluluktan söz dahi etmiyorum.
Ne yani Sevgili olmadan mutlu olabiliyor musunuz?
Sevdiğiniz kişi olmadan mutlu mu olunur ne saçmalıktır bu.
Bu aile de olabilir bir bireyde ama insan sevdaya muhtaçtır.
Ve o büyük kalabalıklarda çılgın gibi mutlu gözükenler bunun hasretinden deliye dönenler işte.
Gerçekten kendisini tamamlayan bir insanı bulamayanlar, kendisini yargılamayan, kendisini sorgulamayan insana tutunmayanlar nasıl mutlu olabilir ki.
Sadece kendi kendimize itiraf edelim ama mutsuzluğumuzu, aman dışarısı duymasın.
Sormaya başlamıyorlar mı bir de vay niye mutsuzsun kim ne yaptı ya da Yine mi O diyerek.
Dış dünyanın sizin içinizle ilgilenmeyip de kendi fikirleriyle sorguya çekmesinden bıktınız sizde değil mi?
Herkes ama herkes itiraf etmeli bir şeyin eksik olduğunu.
Yazın, çizin, bağırın ama itiraf edin. Daha ne kadar sıkıcı bir hayata ya da mutsuzluğa hapis yaşayabilirsiniz ki zaten.
Ne kendinden kaçabilirsin ne gerçeklerinden öyle değil mi?
O zaman hadi dinle bak ben ne diyeceğim şimdi?
İyi dinleyin ama herkese söylemem size özel (göz kırpma işareti)
Biri var hayatımı alt üst eden
Biri var benim bile bilmediğim bir sebepten aklımı fikrimi kalbimi alt üst eden
Beni kendisinden korumaya çalışan biri var
Benim sıkı sıkıya yapışmak istediğim
Sarılmak istediğim biri var.
Ben yazarak ağlıyorum belki bilmiyorum ya da haykırıyorum kelimelerimle.
O ki benim göz yaşımı kahkahalara çevirebiliyor.
O aslında büyücü
O çok farklı bir şey
Bir tek kendini bilmiyor geri kalan her şey bilgisi dahilinde.
Övgü ve ya iltifat gerekmiyor O'nu anlatmaya
Bir iki sözcük yetiyor sadece.
"O Beni haketti."
Buna bencillik diyebilirsiniz egoist deyin bana hatta.
Ama sadece şunu söylemek istiyorum Bir insanın emaneti canıdır. En kıymetlisi de kendisidir zaten. Duygular bile kişinin kendisini mutlu etmek için vardır. Ego bir insanın var olmasıdır. Ben de egomu O'na sunuyorum işte. Emaneti veriyorum ya da Emanet alıyorum. Kendimi O'na veriyorum ya da O'nu kendime alıyorum.
Öyle bir kaç cümle haykırıp bu geceyi de rahat bırakıyorum.
Teşekkürler dinlediğin için sessizliğimi.
Sahi müzik çalmıyorsa kulağında şuan sessizce benim sana konuşmamı dinliyorsun öyle değil mi?
Beni duyuyor olmanız çok güzel..

27 Eylül 2013 Cuma

Bir Dost Sohbeti..

Arkadaşla sohbet ediyoruz. Bir kıza tutulmuş diyebiliriz. Normalde “Odun” kategorisine koyduğumuz bu can dostum bahaneleri ve daha neleri bir kenara koyup kıza kaptırmış gönlünü. Bana aşık mıyım ben diye bir soru yöneltti. Aşkın tadını zerrece almış birine aşk sorulmaz ya kendi lisanımın yettiği kelimelerin yetmediği bir şekilde anlatmaya çalıştım ona.
-Ayağına taş değse içim acıyor hakim olamıyorum kıyamıyorum O’na dedi.

-Dünyama hoş geldin en azından daha başlangıçtasın aşkı bulursan ne alâ dedim.

-Patladım dimi ben kardeşim kütüklüğe elveda diyorum artık dedi.

-“Gerçekten aşksa öyle ama tutulduysan gelir geçer. Zaman gösterecek gerçekten ne hissettiğini. Herkes yaşadığını Aşk sanar. Herkes aşkı buldum der egolarının tutulduğuna. Baktığında kalbin durup ruhun atmıyorsa daha hazır değilsindir.
Aşk kendi kendini bıçaklamak o yaraya tuz basmak ve çığlık atacakken susmaktır. Çünkü bir sen anlarsın, yaşarsın ve anlatmak istesen de anlatamazsın.” Dedim.

-Boşuna böyle aşkın ızdırabını demiyorlar be kardeşim dedi.

-Güldüm..
Onlar aşık değil ki. Aşık aşktan şikayetçi olmaz elimden gitmesin diye sesini çıkarmaz. Birine aşık olmuyorsun ki, o hal seni Aşık eden. O kişi seni bu hale sokuyor. Maşuk aşkı sana katana denir.  

-Doğru diyorsun. Ben normalde iş çıkışı yorgunluktan eve koşup yatağa atardım kendimi, söz konusu o olunca sınır tanımıyorum valla ölsem de yanına gidiyorum.

-Fedakarlık aşka adım atmanın ilk kuralıdır. Aşık kendinden feragat edip O’nun yoluna girmedikçe boşa kürek çeker. Öyle olmasa benim burada işim ne dedim.


Aşk dediğimiz aslında Rahmani değil mi sanki. Yaradana yansıtamadığımız yaradılana yansıyor gönülden. Onda O’nu bulabilmek olay. Seni O’na götürecek olanı bulabilmekte. Her halimize şükür. Biz daha aşık dahi olamayız ama Aşk kapısını bir kere çalana kapı kapanmaz o durduğu vakit. Ben O’na yalvardım da Seni gönderdi bana. Duam, Ebediyetim, Evvelim..


Aşıklar ölmezler doğarlar unutmamak gerekir. Sınırlı ve duvarlarla kapanmış bir dünyadan sınırsızlığa, sonsuz birlikteliğe doğarlar.


Uyandığım vakit seninle sonsuza doğmaya Sevgilim.. 

19 Eylül 2013 Perşembe

Gel biraz çocuk olalım

Gel biraz çocuk olalım
Saf olalım bazı şeylere
Hayatın çirkinliklerini görmeyelim 1 güncük.
Kötü insan olduğunu bilmeyelim
Sevdiklerimizden yediğimiz kazıkları unutalım
Hayatın yükünü atalım 1 günlük.
Çocuk olalım tüm benliğiyle işte.
Bir birimizi görelim çok sevelim
Çocukken olduğu gibi utana sıkıla söyleyelim.
Sonra yanaklarımız kızarsın her zaman olduğu gibi.
Belki gün içinde bir yerden inerken elini tutarım yardım etmek için gülümseriz muzurca.
Sütümüzü içmeden yatmayalım, ablalarımıza anlatalım aşkımızı.
Tek derdimiz bir birimizle daha çok zaman geçirebilmek olsun.
Tek düşüncemiz Ben O'nu çok seviyorum olsun.
Ve o 1 gün 1 ömür olsun.
Aşıklar Kör olurlar, Özlem içinde yanarlar.
Aşıklar Aşkı sever
Aşka düşer ve düştükçe düşmek ister.
İşte Onu istiyorum bende
Nasıl her gün daha çok seviyorsam Seni
Her gün daha çok düşmek istiyorum.
Damarlarındaki kanda gezinmek istiyorum.
Aklının tümünde
Ben nasıl seni düşünerek nefes alıyorsam.
Sende şükrüne kat istiyorum.
Çocuk gibi olalım istiyorum yani.
Bir birini seven 2 çocuk.
Hiç büyümeyelim sevgilim,
Ya da büyüyelim
ve Bir birimizi hep çok sevelim.
Seni çok Sevenin
Senin için yananın,
Güneşine buhar olup kavuşan Kardan Adamın..


14 Eylül 2013 Cumartesi

Sen, Ben, Bir gün..

Aşkları ulu ortaya sermek olmaz. Aşk kalpte yaşanır, Maşuğa anlatılır sadece. Dil dönmez zaten anlatmaya, aşk dediğin kimse o hisseder yalnız ve o anlar. Fakat 2 kelime var ki sihrine inanıyorum. İnsan aşıksa dilinden düşürmek istemediği 2 kelime. Sürekli söyledikçe değerlenen, söyledikçe artan 2 kelime. "Seni Seviyorum". Nasıl bir şey ki bu aşık kendini tutmak zorunda hissediyor kendini. Yetiyor anlatmaya her şeyi ama aslında hissettiklerinin milyonda biri oluyor. Söylerken gözler gülüyor, fısıldanıyor belki. Sadece dil söylemiyor sevdiğini tabii. Gözler de konuşur, eller de. Ne kadar çok sevdiğini anlatmaya yetmez ama çocukken yapardık ya en büyük alan 2 kolumuzu açtığımızda ki kadardı işte aşığın dilinde Seni Seviyorum o kadar büyük. Dünyaları kucaklayabileceği kadar. Zaten herkese denmez, kimseye denmez hatta. Yüreğinin içinde hissetmelisin. Ben bu kızı seviyorum. Ben bunun için ölürüm demelisin. Ölmelisin, yanmalısın, pişmelisin. Seviyorum demek için bir süreçten geçmelisin.

Manâsını bilerek kullanan azdır. Ulu orta her arkadaşına diyenler mesela ve ya 3 günlük aşk adını koydukları hoşlantıcıklarına her dakika söyleyenler vardır. Yıllar geçse de aslında sevemeyip zorla seviyorum diyenler de var ortalıkta. Sevdiğini sanan ne çok var bir bilinse.

Sırdır bu açıklanmaz zaten anlatsam da anlaşılmaz ama ucundan sevgiden bahsetmek istiyorum. O'na Ait her şey beni ilgilendirir. O ve Ben varız dünyada gerisi sadece var. Eğer sevgili beni Allah'ı anmaya davet ediyorsa sadece benim sevgim yoktur O'nda derim bir daha severim, bir daha ve bir daha. Ondan zaten ben çok ama çok.. Kıskancım ki haklıyım. Bir zerresini bile paylaşamayacak kadar cimri olan ben hazinemin kimse tarafından rahatsız edilmesini istemiyorum. Meraklıyım da. Çocuk gibi meraklıyım hem de. Kaldırımda yürüyorum dese hangi kaldırım bende yürümek istiyorum orada diye ısrar edebilecek kadar. O'nun yaşadığı, nefes aldığı, adım attığı her yeri görmeyi deliler gibi isteyecek kadar meraklıyım.

 Beni bırakıp da Aşk'a dönecek olursam, aşk Sabır, Saygı ve Sır ister. Sırrı sabırla saklayabilen aşkın olgunluğuna iyice erişir. Aşk onu sarar sarmalar. Sevilene saygı duyan da karşılığında sevgi görür. Karşındakini senin kafanın içindeki gibi değil de olduğu gibi görmek en önemli olaydır zaten sevgide. Seviyorum demek ne kadar zorsa bu da o derece zordur.

Seni Seviyorum Papatyam. Bu kadar net, bu kadar gerçek, bu kadar saydam açıklıyorum işte. Seni seviyorum, seveceğim ve bir gün bunu açıp okumaya başlayacağız. Gülümsemeni görüp bir daha söyleyeceğim yüzüne, bir daha, bir daha.

12 Eylül 2013 Perşembe

İnsanlık Kalbi Terk etti, Aşk direniyor.

Cahildim dünyanın rengine kandım, hayale aldandım boşuna yandım. Seni ilelebet benimsin sandım, ölürüm sevdiğim zehirim sensin.Ölüm sen oldun, ahirim sensin.

Çok eski değil bu şarkı ama içinde çok eski duygular var. Şu aralar nasıl insana az rastlanıyorsa, duyguya da az rastlanır oldu çünkü. Nerede o sevdalar deniyor artık. Sanki insanların kalbi sökülüp attı. Düşmanına bile yardım eden bir milletten, insan olan bir milletten, dostuna yardım etse suç gibi gösterilen bir millete, topluma dönüştük kaldık. İslamafobinin verdiği bir zorluk var toplumda. O pis ağızlara aldıkları "Şeriat" in nefislerine verdiği korku var toplumda. Allah'tan korkmayı yanlış anlamış bir topluluk var.

 Burada hayatını kaybeden bir dost öldü mü gönül yanıyor, kavruluyor. Mısır, Suriye demeyeceğim artık. Bir Müslüman kardeşimiz değil binlercesi katledildiğinde yakamıyoruz gönlümüzü. O yavru, "Esma" şehit olduğunda yanamadı kendi canımız kadar. Toplumun sağ tarafı bu kadar kayıtsız kalırsa solunun bu kadar acımasız olması içten değil. Nerede o eski insanlık gerçekten? Niye bu denli köreldi kalpler. Bir gün değil her gün insanlar ölürken niye 1 2 ülkenin ağzına bakılıyor da insanlık sürekli bir ayaklanma yaşayamıyor? Elimizden giden aslında elimizde tek olan farkında değiliz. Farkına varmadan göçüp gidiyoruz. "Anlamaz mısınız? Düşünmez misiniz? Görmez misiniz?" diye buyuruyor Rab'bimiz. Anlamıyoruz, düşünmüyoruz, görmüyoruz gerektiği gibi.

Bu büyük bir zulüm insanlık adına ama şuna da değinmek istiyorum. Sevda da kalmadı eskilerdeki gibi. Olana da inanılmaz oldu. Olanda yıpranıp uçup gider oldu. Kalpler nasıl köreldi ise insanlık nasıl kaybediyorsa, aşkta sadece gerçek sahiplerinde bulunuyor. Kaç kişi kaldı ki aşkının peşinden durmadan giden? Onu sevdiği bile durduramayan kaç kişi kaldı? Kim yılmadı bir sevda karşısında? Nerede o zamanında çok seviyorum diyen insanlık? Nerede Edeb? Nerede Sevdam yanmasın diye korkudan yarini koklayamayan bile yarenler?
Bir birine saygı gösteren, her hareketiyle, fikriyle, sözüyle sabit kalabilenler nerede? Bir bakışına can vermeye sevdalı olanlar nerede? Çok mu zaman geçti? 1000 yıl mı oldu o aşklar her yerdeyken? Şimdi niye toplumda biri böyle sevince herkes aptal gözüyle bakar oldu? İnsan Aşkı daha yaratılanda bulamadan Yaradan'a nasıl verecek gönlünü? Önce İnsani sonra Rahmani değil mi Aşk? Peygamber(S.a.V) nasıl davranırdı eşine bilmiyor mu bu Müslümanlar? Biliyorsa neden acımasızca terkedilip, oynanıp bırakılanlar var? Nasıl verilecek o hesaplar? Bundan 100 yıl sonra bizden sonra Aşk taşıyan çocuklar olacak mı? Bir birini sevip evlenenler? Papatyasına bir damla su olmak için ömrünü verebilenler?

İnşallah Aşk Az ve Öz kalır ama Her gönle sığar.

25 Ağustos 2013 Pazar

Benimle Oynar mısın?

Ufacık bir oyuncağım ben.
Dünyanın orta yerinde unutulmuş,
Canı isteyenin gelip oynadığı sonra kimsesiz bıraktığı.
Ağlamalarımı duymayacak kadar sakin dünya
O kadar anlamsız ki bu sakinlik, bu sinir.
Ben buradayım kimse yok mu diye çığlık çığlığa susuyorum.
Yine kimsesiz kalıyorum.
Asırlar sonra biri geliyor.
Alıyor eline beni gülümsüyorum.
Kolumu, bacağımı çekiştirmiyor.
Kalbime değiyor dokunuşları sonra hop o da fırlatıyor elinden.
Ben yine kendimleyim.
Ufacık bir oyuncağım ben,
Umursayanların bile unuttuğu,
Sevenlerin eline hüzünden pas geçen
Ruhunu kaybetmiş bir oyuncağım.
Bir damla aksa gözyaşım belki beni farkederler.
Belki hiç bırakmamak üzere biri cebine koyar beni.
Belki de oynar, oynar bırakır yine.
Hoş, 
Yalnızlık, bırakılmaktan daha kolay.
Ama 
Belki bu sefer sebepsiz yere ortada kalmam diyorum.
Bu sefer kırmazlar bir yerimi,
Sever olduğum gibi beni.
Ama 
Tekrar
Ve 
Tekrar
Sadece Sevip Bırakıyorlar beni.
Ne de Olsa Küçücük bir oyuncağım
Kim ne yapsın ki beni..

23 Ağustos 2013 Cuma

Okursan Anlarsın Müslüman.

Benim için uzun zaman oldu. Yazmaya değer konu çok ama yazacak kelimem az oluyor bu günlerde. Bazen dayanamıyor patlıyor cümlelerim okumak isteyen gözlere. Bugün,bu an bahsedeceğim konu biraz ilmi olacak biraz kişisel, biraz dini. Şimdiden nefis tiryakileri sayfayı kapatabilir. Usulca yaptıkları boş işe geri dönebilirler.

Allah, her ilmi yönden az da olsa gelişmiş müslümana tebliğ etmesini, anlatmasını, hidayet için vesile olmasını söylemiştir. Emri bil maruf nehyi anil münker dediğimiz bu olay ilim yönünden bilmeyi ve özellikle Müslüman kimliği taşımayı gerektiriyor.

Peki kimdir bu Müslüman kimliği taşıyan?

En basit şekilde İslamın ve İmanın şartlarını kabul eden ve o yönde yaşayan ( yaşamaya özen gösteren oldu artık) kimselerdir. Yani Allah'a iman, Peygamberlere iman, Meleklere iman, Kitaplara iman, Hayr ve şerrin, kaza ve kaderin Allah'tan geldiğine iman ve Kıyamet gününe iman etmiş oluyor Müslüman. İman etmekten kastım koşulsuz kabul etmek aslında. Burada ince bir konuya geçeceğim. Kitaplara iman diyoruz. Kitap, Kuran-ı Kerim. Aşk tarafından gönderilmiş tamamen açık bir Sır kitabı. Emirler belli, yasaklar belli. Peki hangi Emirlere uyuyoruz, hangi yasakları çiğniyoruz? İşte Müslüman kimliği burada devreye giriyor. İstediğini alıp istediğini kenara koyarak yaşanan bir hayat maalesef sadece kendini kandırmak oluyor. Yani öyle bir şey ki bu İman Şart diyoruz. Bir nevi "Zorunlu". Peki yasak denilen şeyi yaptıktan sonra iman etmiş mi oluyoruz Kitab'a. Peki farz dediğimizi yapmadığımız da kabul etmiş mi oluyoruz yapmak zorunda olduğumuzu? Kısaca biz gerçekten tam olarak iman etmiş mi oluyoruz? Kaçma nefis bir dur anlatacaklarım var daha.

Erkek kısmına değineyim bunun bir. Sana helal olmayan kadına dokunmak haram değil mi? Peki ya içki? Küfür şeytandandır demiyor mu kitabın? Küfredeni Lanetlerim demiyor mu Rab'bin? Gözün de hakkı yok mu üstünde, elin, dilin, aklın. Gafil misin senin olanı kontrol etmeye yoksa kontrol etmek mi istemiyorsun?

Peki kızlarımız ne alemde? Kim kabul etmezse kapanmanın farz olduğunu apaçık gafildir. Peki kapanmak nedir? Kapanmış gafillerimiz ne durumda? Allah Size Helal olmayanlara Karşı Haram olan bölgelerin örtünmesini, vücut hatlarının görünmemesini emrediyor.( Buna kulak, boyun, kol, bilekten yukarısı dahil) Moda ise tam tersini. İşte burada Şeytan devreye giriyor. Güzellik için değil Edeb için Kapananlara Müjde. Cennet Sizindir.

Sor kendine Müslüman,
için gerçekten yanıyor mu Mısırda katledilen kardeşine. Sen de Sosyal medya delisi misin yoksa. Her yana kayan mı olmalı Müslüman yoksa Emrolunduğu gibi Dosdoğru mu olmalı? Sor kendine.

Bir de bu konu var Müslüman kardeş. Benim sözüm, özü doğru olup yanlışa kaymışlara, gönlü hidayette olup farkında olmayanlara. Müslüman olup münafığa kayanlara. Sana, bana, bize yani. Hani kendi evladının canı yanar ya, kardeşinin, yeğeninin ya da sevdiğinin. Öyle hissettin mi katledilirken insanlık. Yıllardır filistinde dönen oyun görülmezmiş, Arakanda insanlar katledilmezmiş gibi Mısır yandı Rabia oldu her taraf. Olsun mutluyuz hamdolsun göz açıldı ama Şov bittiği vakit kim kalacak meydanda? Gönlün yansın Müslüman, Canın acısın. Dua et, Yan, Oku, Namaz Kıl. Allah O'nu istiyor senden, benden, bizden. Aşkla gel diyor kapıma, başka türlü gelirsen ne farkın var. Aşkla gidelim Rahmet Kapısına. Merhamet dileyelim Yanan kardeşlerimize. Bir gecelik dahi olsa Yanalım. Bir yanalım, bin olalım.

Kafa kağıdı müslümanlarından değil İman dolu Müslüman Olmak için Gayret Edelim. Anlatalım, Yayalım, Uyaralım. Biz, Doğru olmazsak. Yanlış hiç bitmez. 

Selametle Kal Müslüman.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Sözsüz Şair

Bitirdim kelimelerimi
Son raddesine kadar kullandım.
Dilsiz bir şairim artık.
Kelimesiz bir roman,
Renksiz bir tual,
Yıldızı olmayan boş bir gökyüzü.
Bin bir çabayla ayakta tutmaya çalıştığım kalbimi de aldı biri
Veremez geri.
Boş bir evde
Boş bir kafayla oturuyorum.
Gece yarısını geçmiş saat,
Geçmiş benden yarım yarım zaman,
Ben geçmişim artık.
Bir gitar sesi var kulağımda
Bir beste var
Ölüm var unuttun zaten bir gün gideceğim
diyor yazan.
Gideceğim bir gün diyorum.
Şaka yapmıyorum
Hepimiz gideceğiz.
Susuyorum artık.
Çığlık çığlığa susuyorum..
Sana doğru geliyorum
Suskun vaziyette
Renksiz, kelimesiz, kimsesiz.
Bir sen davet edebilirsin beni dünyanıza,
Bir sen hoş geldin diyebilirsin.
Kime söylüyorum ki
Ben zaten gitmişim..

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Bir Seçim Bin Değişim

Selamun Aleyküm,

Düşünmeden durmadığım bir mevzuda, yine gece uykusuzluk baskın geldi yazdım. Bilirsiniz ki, dünyaya gelmiş 124 bin (eksik fazla Allah bilir) peygamber var. Fakat Resul olarak gönderilen sayı sadece 313. Buradan hemen bir başka kısma geçecek olur isem. Allah bu evreni, dünyamızı, seni, beni, herkesi Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hürmetine yarattı. Her şey ama her ufak detaydan dahi O'nun haberi var. Yaradan, yarattığından habersiz olur mu hiç.
Kimilerine göre milyar yıllar geçti ve O geldi dünya'ya. En doğru zamanda, en doğru yere, en doğru şekilde geldi. Bir merhamet tecellisi, Rab'bin en büyük hediyesi İmanı getirdi bize ve ilk savaşlarına girdi tam teslim Müslümanlardan oluşan bir ordu. Tam 313 Müslüman. 313 Cennet ehli.. Cennetle müjdelenen 313 Ademoğlu.
Allah istediği vakit Hak'kı galip getirdiğini gösterdi Batıla. Hemde nasiplenenler için öyle bir sayı ile ki tam Resul sayısı ile aynı. Ne 1 eksik Ne 1 fazla. İşte Allah Her şeye Kadirdir..

Sonra düşünmeye başladım tekrar. "Hiç bir şey sebepsiz değildir" diyor. İncelikten, olayların arka yüzünden, Kaderden, Hayır görünen de şer olmasından başladım. Hayatımız boyunca yaşadığımız milyonlarca örnekten biridir belki. Bir seçim yaparsın sadece 1 tl verirsin, anlık bir seçim. Belki cebinde bozuk olmasını sevmediğinden bile vermiş olabilirsin ya da ihtiyacı olduğunu düşünerek. O 1 tl bir başkasına gider, sonra başkasına, sonra başkasına. Zaten sana o para başka birinden gelmedi mi? Para örneği en kolayı diye ondan örnek veriyorum. Mesela düşün, İnternet hiç bulunmasaydı. Ya da baban, deden, biri farklı bir seçim yapsaydı ve sen internete hatta hiç bir yere erişemeseydin. Sadece 1 anlık karar değişimiyle tüm hayatın değişmeyecek miydi? Bunu şuan okuman bir seçim değil mi? Kaderin binlerce yolundan birindesin. Her birimiz bir yoldayız.
Peki bizi bu yolda kesiştiren ne?

İşte bunu sorguluyorum sürekli. Bu kadar uzak yollardan Seni bana bulduran, gösteren, sevdiren, benim hangi yoldan gitmemi ister. Yanlış düşünmediğimi defalarca soranlara anlatmaktan bıktığım için yazdım bunu. Benim bir inancım var ve inancım diyor ki " Hiç bir şey Sebepsiz değildir". Eğer O gece O saatte Bambaşka bir şey ararken Seni bulmam, O üsküdar, O bilmece ve nicesi Sebepsiz değilse bu hüzün de sebepsiz değildir. Bana yanlış kişiden bahsetme sakın. Benim senin hayatında bir rolüm var ve senin benim hayatımda bir rolün. Bunda bir yanlışlık olamaz çünkü Senarist Kusursuz.

Sevgiyle..

9 Ağustos 2013 Cuma

Aldanma..

Selamun Aleyküm,

Bayramınız mübarek olsun sayın insanlık. Bir gece ilaçlardan uyku tutmadı. Yazmak vaktidir dedik sabaha karşı. Eskiden kalemi aldım elime derdi yazı sanatkarları, şimdi dizimizin üstünde bir kütüphane içi boş sayfalarla dolu. İnsanlık diye başladım ya insanlıktan bahsetmek isterim biraz.

Aldanmayın hoş görünüp çok gülene, delillere aldanmayın. Çok gülenin çok derdi vardır, maskelere aldanmayın.
Aldanmayın çok dinini övene, yaptığını çok görene aldanmayın. Bir sinektir insanı cennete sokan ve aynı sinektir cehennem sebebi aldanmayın.
Aldanma çok sevene, aldanma dost diyene aldanma. Zor günün gelir, laf gelir, borç gelir, hüzün gelir. Gör o vakit dostunu aldanma.
Aldanma her seviyorum diyene, her yanana aldanma. Gün gelir sevdiği gider başkasına o da sayar aldanma.
Aldanma ben bilirim diyene, çok bilene aldanma. 1 bilen 1000 eksiktir zaten, alime bile aldanma.
Aldanma çok zenginim diyene, çok malı olana aldanma. Su da bitirir ateşte serveti. Rızkın geldiği yeri bil aldanma.
Aldanma çocuksu sözlere, gözlere bak aldanma. Bak sokak çocuklarına gözlerinde ki yaşı gör aldanma.
Neşeli insana kanma hemen, yüzüne gülene aldanma. Sana ağlayan daha dosttur sana, her gülene aldanma.
Derdini dinleyene aldanma, hemen dostum sayma. Dert senin derdindir o da üzülür sayma.
Güvenme kendi merhametine, kibirsizliğine, ilmine sakın kendine aldanma. Bak sokakta aynı melodiyi sabahtan akşama kadar çalan çocuğa. Var mı bende o sabır de aldanma.
En büyük dert bende diyene kanma sakın arkadaş. Derdini büyük sanma. Derdi veren dermanı çoktan hazırlamıştır kendini bir şey sanma.
Kaptırma kendini dünyaya, toptan kalıcıyım sanma. Sende kapatırsın gözlerini, o vakit uzak sanma.
Unutma hesap var arkadaş, sana gelmeyecek sanma. Bir ölümlük yaşamını boşa heba edip yanma.

Dosttan dosta, Sevenden Sevgiliye nasihat diyelim. Nasihatın 1 i kalır 99 u gidermiş. 1'inin kalmasının duasıyla. Allah'a emanet..

30 Temmuz 2013 Salı

Kalbim su yuttu

Selamun Aleyküm,

Kırgınım yar. Belki kızgın da olabilirdim mizacımda olsa. Beni bıraktığın topraklarda nefes alınmazken yaşamaya zorlanmama kırgınım. Bunca zamandır elimden bir şey gelmemesine, her defasında kenara atılmış gibi hissetmekten kırgınım. Ne zaman elim gitse soru sorabileceğim birinin karşımda olmamasına, soru sorsam alacağım cevabı bilmeye kırgınım. Bunca zamandır dik durmaya çalıştığımdan parça parça olmuş bir bedenle kırılmış bir kalple karşındayım. Bir sefere mahsus bıraktım duygularımı.

Özledim. Her zaman elimde değil diyorum ya kelime anlamını yitirmiş gibi sanki ama gerçekten elimde olabilir mi bu kadar severken? Neyimi özledim dersin sen şimdi. Gördükçe göresi geliyor insanın duydukça duyası geliyor. Buna da iyi o zaman görme duyma unutursun dersin ama öyle değil işte. Bir kere açtın kapılarımı kapanmasını bekleme. Bir zamanlar bir kere sevdirdin kendini istemeden şimdi bana sevme deme. Unutursun diye bakma sakın bana unutulacak türden değil bende ki. Dışarıda ki, dizilerdekilerden değil benim aşkım. Başından beri diyorum ya gönlümün içinde bir derya bu. Boğuldum bir kere. Tekrar sevmek için çok geç. Senin sularında kaybettim kalbimi. Kıyılarına vurdu, gözbebeklerine yerleşti.

Bana benim gibi bir tane daha göster sevdiğim. Bir kişi göster imkansız olarak görülen bir şeyi imkanlı kılsın. Ben daha görmedim. Nedeni ne biliyor musun cananım? İnsan aşık olunca unutuyor geri kalanı. Ben geçen sürede bir şey öğrendiysem Rab'bini unuttuğun da hatırlatmak için unutturan kişiyi senden alıyor. Ondan dolayı aramızda ne olursa olsun akıl Rab'de gönül sende. Cevaplarımı ölç, biç bunu göreceksin. Güvenim var belki sana fazla gelen, bu güven benim kendimden gelmiyor. Belki bencillik yapıyorum, anlayamayacağın şeyler yaşıyorum ama ben hep hayırlısıyla yola çıkıyorum. Seni sık boğaz etmek için değil içimde yaşadıklarımı tutamadığım için konuşuyorum.

Görmedin, bilmiyorsun diyorsun sevdiceğim. Gördüm sen beni görmez iken gördüm. Hem de sürekli gördüm seni. Senin için ortada bir Ben kavramı yokken ben Senin ateşinde yandım, piştim. Bilmiyorsun deme öyle hissediyorum ki seni, bilmemezlik değil bilinmezlik kalıyor geriye. Biliyorum yorgun kalbini. Seni yormak değil, dinlendirmek istiyorum. Seni üzmek değil neşelendirmek, yalnız bırakmak değil her daim konuşabileceğin, bağırabileceğin, kızabileceğin, sevebileceğin, derdini paylaşabileceğin biri olmak istiyorum. Yalnız sevgilin değil arkadaşın belki en yakın dostun olmak istiyorum. Çok şey istiyorum biliyorum ama sırayla olmayacak bir şey yok. Bir duayla tüm imkansızlar çözülebilir iken bana imkansızdan bahsetme. Çünkü Senin varlığın bile İmkansızdı bir zamanlar.. Bu bir dert yanma yazısı değil yanış yazısıdır sadece. Çok sevenden, çok sevilene...

28 Temmuz 2013 Pazar

İstanbul'um

İstanbul sevgilim, benim.
Tüm dünyanın imrendiği, içinde gizemi, güzelliği, hayranlığı barındıran sevdiğim.
Gündüzü ayrı güzel, gece gözlerini kapatınca ayrı güzel olanım,
Deniz saçlarına ay ışığı vurup yakamozuna hayran kaldığım.
Fethin mucize olduğu surlarını aşıp Fatih'in olmak isterim.
Tek olan, özenilen, imrenilen sevdiğin olmak isterim.
Gemileri karadan yürütemesem de, 
Yalan ve sahtelikle dolu bir deryada saf kalmış bir Aşkı getirdim kapılarına mucize dercesine.
Cuma vakti fethedeyim gönlünü izin ver ya da Kadir Gecesinde teslim olsun gönül halkın.
Ayasofya gözlerinde şükür namazımı kılayım. 
Güzelliğin en büyük Mimar'ın eseri iken
Sana hayran hayran dalayım da ömrü kaçırayım.
Bir şehir sevdam benim.
1000 yıla yakın fethedilememiş, müjdelenememiş bir şehir.
Kapındayım İstanbul'um.
Aç bana kapılarını, bırak gireyim içeri.
İçeridekileri boş ver sen.
İstanbul sever Fatih'i güzel karşılar hiç unutmaz.
Fatih olamasam da,
Fethin mecburidir İstanbul'um.
Fatih olamasam da..
Fatih'in olayım.

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Yıldız Falı

Selamlar oruç ve sıcağın verdiği yetkiye dayanarak yapılacak her türlü yazım, söylem hatalarına karşı şimdiden affınıza sığınıyorum.

Aklımda dönüp dolaşan ve söyleyemediğim bir şeyler olduğu vakit, yazmaya koşuyorum hemen. Bazen biriktirip bir kerede yazıyorum bazen geldiği gibi kısa kısa. Ah bir bilseniz ne zorluklarla yaşıyorum ben kafamın içinde bir deliyle. Her şeyden bir Sen çıkarıp gözümün önüne seriyor. En saçma anımda bile kafamın içinde şarkı sözleri dönmeye başlıyor. Hele bir vapur seyahati olsun ve ya bir dolunay görünsün gözüme tam şenlik havası.

 Bu tür şeyleri susturmayı az çok öğrenmeye başlıyorum ya da çalışıyorum diyebilirim. Bir şeyleri susturmaya çalışırken bazen kendini susturuyor insan bazen benliğini. Mesela ben kendimi tanımaz hale geldim nerede eski ben diyorum. Kıskançlığından yerinde duramayan ben tevekkel olmuş oturuyor. Neyse konuma dönecek olur isem..

Geçenlerde sana bir yıldız seç kendine seni oradan bulurum demiştim. Pek inandırıcı gelmedi sana ama ben gece düşündüm durdum, sürekli yıldızlara baktım çatı katından. Hangisi olabilir dedim hangisi O'nun gözlerindeki pırlantayı bana yansıtabilir. Gece bir çare vermedi ama Güneş'in doğuşu cevabını da arkasında getirdi. Tabii ki O'nun yıldızı o seçmese de Güneştir. Kaç milyon km uzakta da olsa sıcağı, ışığı, nefesi gözlerimi kapadığımda yanımda. Ne zaman gitti desem gözleri yani Ay hemen arkasında. Herkes görür güneşi herkes ne kadar müthiş olduğunu söyler ama güneşe yaklaşacak kadar seven azdır. Bir adım daha yanaştığım da yakacağını bilirim. Ama bildiğim bir şey daha var ki gönlümün ısınması bir yanışla olacak. O bana gelse herkes yanacak benim O'na gitmem gerekir. Senin yıldızın Güneş Papatyam. Bir göz kırpışı yaşam kaynağı , sabah uyandığında ayrı güzel, gece yatarken ayrı güzel olan ve olmazsa olmaz olan Güneş. Merhamet Sahibi'nin en güzel Eserlerinden biri olan Sen ve Güneş. Cennette el ele gezebilmek dileğiyle Papatya..


18 Temmuz 2013 Perşembe

Yalın bir Sensizlik

Gece aklıma düştü de eve gelene kadar zor dayandım yazmak için. Yeterince erken değilmiş gibi daha da erken kalktım öyle bir sorunlu yapım var işte  yazmadan duramıyorum. 

Yalnızlık Allah'a mahsustur bu herkes tarafından bilinir. Ne kadar yalnız olsak da bizi dinleyen ve aslında dinlerken bize cevap veren Rab'bimiz asla yalnız kalmamıza izin vermez. Ailelerimiz, arkadaşlarımız ve ya tanımadığımız bir insan bile gün geliyor bir tutam da olsa yalnızlık zehrini emip atıyor akıl çuvalımızdan. Ama bazı zamanlar "Tak" ediyor can işte. Bazen yeri doldurulamayan insanlar oluyor, anlar oluyor. Gece yarısı vapurun üst katında giderken karşında yakamoz hafif esen bir hava mesela. Ya da moralin bozukken, sinirliyken, herkes üstüne gittiğinde. Bazen doğum gününde yani mutlu günlerinde bile o Tak etme hali oluyor. İstiyorsun yanında O'nun olmasını, O ise uzaklarda oluyor. Şimdi göğsümde yatsa uyusa dediğin kişinin öyle senden bir haber gezinmesi, özlemine yandığın insanın bunu bilmemesi yalnız ve karşılıksız şekilde yorgunluk ve yarsızlık haline sokuyor insanı. En sıkı durabilen insanlar bile bazen bırakabiliyor kendini, sağlam durmasıyla ünlü maskeli hüzünler çıkartıyor bir anlık maskelerini. Çünkü o vapurda o göğüste O'nun yatması gerekir, o doğum gününde O'nun elinden pasta yiyeceksin, Sen üzgünken omzunda yatırıp sakinleştirecek, mutluyken gözlerinin içi gülecek. Bu olmadan o vapurun ne manası kaldı o hüznün o mutluluğun. Yalnızlık değil insanı üzen Yalınlık. En çok koyan da bu değil mi zaten?


Konuşacak biri yok karşımda
Ya da deliler gibi sevecek.
Ne beni anlayacak 
Ne de sindirebilecek kimse yok.
Yalnız ben diyeceğim
Ama
Ele avuca sığacak bir yalnızlığım bile yok.
Kızdığımda sakinleştirecek,
Üzgünken teselli edecek,
Mutluyken bana katılıp
Mutsuzken beni toparlayacak 
Ve
Sevdiğimde ölecek kimse yok.
Ömür iye adlandırdığımız incecik kum tanelerinden yapılmış kum saatime
Kum ekleyecek 
Ya da
Benimle birlikte sonsuzluğu keşfedecek biri de Yok.
Yalın bir "Ben" var anlayacağın
Yalnız değil ama Yalın.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Kaybetme korkusu

Bismillahirrahmanirrahim

Bu yazı sizin bildiğiniz çoğu hüznü yaşamış ve çukurdan çekip çıkarılmış bir adam tarafından yazılmıştır. Besmele ile başlamamın sebebi boş değil önemli bir şey söylemek istememdendir.

Nefsin zulmeti insana çeşitli yönlerden gelir. Maddi yönden sıkıştırır, manevi yönden sıkıştırır, Aşk ile,  kaybetme korkusu ile sıkıştırır, unutulma korkusu vardır, unutma korkusu vardır. Bu ve daha sayabileceğim onlarca şeyin tek bir cevabını hayatımızın erken yaşlarında vermedik mi?

"Hayır ve Şer, Kaza ve Kader Ancak Allah'tandır."
"Bir kuş seherde yuvasından çıkar da, evine hiç aç gelir mi?"
"Ve Hiç haberiniz oldu mu; dünyalar dolusu mülkü bağısladığınızda ; bir başkasının kalbini kendi kalbinize sığdıramayacağınızdan…?!
Kalpleri birbirine ısındıran ancak Allah'tır."  Enfal-63


Bunlar net ve en ortada olan Ayet ve sözlerden bazılarıdır. Peki biz bunları bildiğimiz halde neden terkedilme korkusuyla yaşarız. Hele hele Rab'bin seni terkedip duana dönmemesi korkusu bir an bile gelmez iken, tamamen Allah'ın "Ol" demesine bağlı olarak senin yanında olan birinin seni terketmesini düşünmek niye bu kadar zorumuza gidiyor.

İnsana hayatı cehenneme çevirmekle görevli olarak yaratılmış bir varlık olan Nefis görevini en iyi şekilde yerine getirirken, Yalnız ibadet ve dua için yaratılmış insanoğlu neden hayatının 1 saatini bile ibadete harcayamaz iken tüm hayatını maddi kazanım ve sevgi adı altında nefsinin kendini yönetmesine izin verdiği kullara kulluk ederek geçiriyor.

Bilmez misiniz ki Allah'tan fazla kimseyi sevmememiz gerekiyor. Peki ben en çok Allah'ı seviyorum diyebiliyor musun? Her an düşündüğün bir insan mı? Rızkın mı? Yoksa Rab'bin mi?

Para kaybettin diye ve ya bir insan kaybettin diye isyan ettiğin vakit kime isyan ettiğinin farkında mısın?

Sana o rızkı, o insanı kim lütfetti?  Kim kalbine ve ya cebine girmesine izin verdi de sen kaybedince BEN diyorsun. Ne deriz BEN kaybettim, BENİ bıraktı, BENİ düşünmedi, BENİ şöyle yaptı. Sen kimsin ki senin elinde olan sebeplerden dolayı biri ve ya bir şey değişsin.

Bilmez misin? Allah İstemese Yaprak kıpırdamaz ve Rab'bin " Ayağınıza taş değse benden bilin" buyurmuştur.

Kaybetmek istemiyorsanız sığındığınız şeye dikkat edin Çünkü dünyaya sığınan elinde sonunda kaybedecektir. Fakat Rab'be sığınan dünyada kaybetmiş gibi gözükse de her zaman kazanmış olduğunu bilecektir. Selam ve dua ile...

11 Temmuz 2013 Perşembe

Merdivenler

Bir bir çıkıyorum merdivenleri.

Aklım basamaklarda,

Birer birer düşüncelerimi çiğniyorum.

Her basamak farklı bir boyutta

Farklı bir renkte.

Nereye ulaşacağımı bilmeden,

Geri dönemeden,

Bastığım bir basamağa tekrar basamadan

Durmadan devam ediyorum.

Yukarı doğru baktığım vakit

Beni izleyen bir çift göz,

Yaklaştıkça sıcaklığını hissettiğim

Bir gülüş sarıyor benliğimi.

En büyük ve renkli basamaktayım şimdi.

Bu basamağı bir atlasam diğerleri kolay 

Bir geçsem bu sınavı geri kalan sınavlar geçer gider.

Hayatım basamaklarda,

Ben basamaklardayım.

Bir Adım 

Ve 

Bir adım daha..

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Bir Rüya Bin Tabir

Ramazan'ın 2. , sessizliğimin 10. , sensizliğimin 8031. gününe sana yazmak zorunda hissederek uyandım. Evden çıktım minibüstü, metroydu, vapurdu sonunda geldim ofise oturdum yazıyorum. Hayatından çıkarılmış olmanın verdiği yetkiye dayanarak gönlümün kırgınlığını, bu kadar yakın iken ve gerçek iken beni kimsesiz bırakmanı unutmayı tercih ediyorum.

Belli ki yok olan bir zamanı geri alamayız. Geçmişe ait şeyleri tekrar yaşayamayacağımız gibi geleceğe dair de bir temenni de bulunamayız. Bunun bilincinde olduğunda ortaya bir gerçek çıkıyor ki ismi "An". O an ne hissediyorsan geçmişte onu hissediyorsun ve gelecekte de onu hissediyor oluyorsun. Geçmişime kattığım "Seni" geleceğimin her anına katmak için Her an sevmeye ve hatırlamaya çalışıyorum. Tek bir anı kaçırmadan hayatıma sarıp sarmalamak aynı zamanda seni dahil etmeden ve sıkmadan hatta haberin olmadan yaşamaya çalışıyorum. Bunları yazmak bile saçma aslında ne diye kime konuşuyorum ki. Delilik bu olsa gerek. Karşında kimse olmadan birine birşeyler yazmak, anlatmak, hissetmek. Onca zaman varolmamış birinin çıkıp seni kırışını seyretmek. Mecnunun, meczubun durumu bu ya işte. Dışardan bir heves olarak görülen şeyin bir nefes olması. Nefes almadan yaşayabilirsek seni düşünmeden de yaşarım en azından. Bazı zamanlar nefes almak istemezsin nefesini tutarsın ya onun gibi aklımdan kısa süreli çıkartmaya çalıştığım zamanlar oldu.
Dünyanın O olduğunu düşününce unutmak da yok olmakla eşit oldu.

Senin hüzünlü olmanı kaldıramayan bir bünyem var. Mutluluğun içinse bir şey başaramıyor olmam beni hüzünlendiriyor. Bu döngünün durmasını sağlayacak tek şey Mevkine yerleşmen yani kalbimdeki tahtına. Bir gel, Bin sev.

Hadi hazır ramazan seni çok güzel bir yere götüreyim. Orucumuzu beraber açalım. Beraber şükredelim. Duamızı paylaşalım ve birbirine katalım. Teravih kılalım. Arkamda niyet ettiğim cemaatim ol. Cennete giden yolum, kalbimi açan anahtarım, geleceğim, geçmişim, ilkim, sonum, Sonsuzluğum...

5 Temmuz 2013 Cuma

Geldin, Yandım, Yaktın

Üstünden 1 hafta geçti ama ben yazacak cesareti anca buldum bu konuda. Konumuz TK 1962 yani daha anlaşılır adıyla "Yâr'e kavuşturan vasıta".

Biraz geç öğrenmenin verdiği heyecan ve telaş vardı üstümde. Yetişemeyeceğimi söyleyip, durmadan telefon trafiğine maruz bırakan dostlarım sağolsunlar oradan buradan bir şekilde bindim otobüse. Yanımda akbil olmadığını farkettiğim vakit içeri doğru bakındım bir tane abi uzattı akbili o da sağolsun. Oturdum yanına nereden nereye öyle midir kaç dakika da gider muhabbeti ediyoruz. Uçağı kaçırma telaşı sarmış şoförü de uyarmış binerken, uçarak gidiyoruz. Ablası rahatsız olduğundan her hafta düzenli istanbula geliyormuş trafikten nefret etmiş işte bir isyan çekti öncesinde sonra şükretti ama ablası iyi olduğu için. Döndü dedi sen nereye gidiyorsun? Sevdiğim geliyor amsterdam'dan yeni öğrendim iniş saatini O'nu karşılayacağım biraz karışık o beni görmeyecek ama tabii dedim. Uçağın ismini sordu telefondan hemen thy uygulamasını açıp iniş saatine baktı. "İyi rötar yok kavuşacaksınız İnşallah" dedi. Yarım saatlik bir yol hemen geçti gitti kısaca. Sana açılan yollar hep böyle güzel oluyor işte. Uçağın iniş saati 19.45. Ben dış hatları buldum kapının karşısına dikildim elimde geçen zamanlarda sana koparıp saklayacağımı söylediğim papatya. Tek derdim sözümü yerine getirmek ve yüzünü görebilmek. Saat 20.00 beni bir telaş sardı geçti buradan ben görmedim diye. Saat 20.10 içeri girip tek tek bakınmamak için zor duruyorum. Saat 20.25 civarı bir vakitte ( şarjım bittiğinden tam vakti kaydedemedim) içeride tanıdık bir yüz gördüm. Uzakta vodafone'un yanında ablası duruyordu. Arkasından erkek kuzeniyle O geldi. Yavaş yavaş kapıya doğru gelirken yüzüne baka kaldım. Bunca zaman sonra direkt olarak karşımda olması bana düş gibi geliyordu. Tam yanımdan geçti gitti ben O'na mest olmuş halde bakarken. İçimden geçen tek bir şey oldu " Ne kadar yakışmış pembe ya çok şirin olmuş papatyam". Kendimi hayaletler gibi hissettim aslında. Sadece ses çıkaramıyordum oysa ki gözlerim bas bas bağırıyordu. Otobüse binmediler devam ettiler sonradan otopark olduğunu öğrendiğim yere girdi. Güvenlikten geçerken kısa bir süre beklediler camın öteki tarafından yüzünü izlemeye devam ettim. Gerçekten hayalet gibiydim O'nun için. Öyle garip oldum ki sürekli gülümsüyordum. Yürüyen merdivene bindi suratı asılmış vaziyette. Yolculuktan yorulmuş besbelli ama özgürlüğüne geldiği içinde bir o kadar mutlu. O'nu görmüş olmanın ve aslında rahatlıkla geldiğini görmüş olmanın verdiği huzurla geldiğim otobüse bindim geri döndüm. Soranlara bir şey anlatamadım merak eden çok oldu ama ben bunu açıklayacak bir kelime bulamadım. Bugün birisi söylemişti O biraz açıklıyor sanki " İftar yapmak gibi." O ilk su içişte ki huzur. Senin orucunu tutuyorum bozmamak üzere Papatyam. Ezan bizim için ne vakit okunursa o vakit iftarımızı yapacağız birlikte..

30 Haziran 2013 Pazar

Tk 1962

Vazgeçmemi söyleyen binlerce sese bir yenisi daha eklendi. Tek bir ağızdan sabret, vazgeç, bekle, dur bakalım zamana bırak sözlerini söyleyenler yetmez gibi içimde konuşup duran seslerde bunlara katılır oldu. Tüm dünya senden vazgeçmemi haykırsa, vazgeçmeyeceğimi tüm içtenliğimle söylerim. Fakat bana vazgeç diyip duran sen olunca ölesiye zoruma gidiyor. Senin gibi inadı uğruna ak'a kara diyecek biri bana vazgeç, imkansız deme gafletinde bulunuyor. Senin inadın kendine benim inadım inancıma dayanıyor. Çünkü her zaman dedim "Ben seni bulmadım, seni bana buldurdular." İstesem de vazgeçemeyeceğim bir yoldayım anlayacağın. Kimsesiz hissettiğim bir yol bu. Çünkü yaşayan az kişi var ve inanamayacak çok kişi. Aklıma bir sürü şey geliyor. İnanç meselesi de kula kalmadı ki diyorum. Allah nasip edecek onu da. Hz. Hatice nasıl hemen inanmıştı eşine. Tek bir sözüne dahi tereddüt etmedi Neden? Çünkü O güvenilirdi, tüm kainatın en güveniliri.Bunların hepsini Allah-u Tealâ nasip etmedi mi?

Bana inanma, benden defalarca vazgeç, beni hiç kabul etme ve hiç sevme. Bunlar senin yapabileceğin ve benim asla sorgulamayacağım şeylerdir. Çünkü ne hakkım var senin hayatın üstüne ne de bir imkanım. Şimdi evden çıkıp havaalanına gelecek olsam. Seni karşılasam karşına dikilsem ve sadece yüzünü görüp gülümseyip çekip gitsem. Bunun sana ne zararı vardı bunu merak ediyorum. Sen benim seni sıkıştıracağımdan mı korkuyorsun. 2+2 4'tür. Sen beni sevmiyorsun bunu kafama yazdım Papatya. Ama şunu Asla unutma. "Asla" dediklerin peşini bırakmaz ve Allah plan yapanların en hayırlısıdır."

20.10'da görüşmek üzere..

25 Haziran 2013 Salı

Küskün Hayat

Yastığım da küs bana artık,
Yatağımda.
Sırf sen yoksun diye her geceye ait kelimelerim de küstü.
Bir bir derdimi anlayan yıldızlar da,
Beni terapi eden dolunayla deniz de küstü.
Ne var ne yok arkanda bıraktın ya
Arkada kalan ne varsa bana küstü işte.
Telefonumun mesaj bölümü, çaldığım şarkılar, nefesim bile dar.
Niye kaybettin Onu dediler hep bana.
Her yastığa kafamı koyduğumda,
Her gece dışarıya baktığımda,
Telefonun her elime gidişinde 
Bir Neden çıktı karşıma.
Neden daha çok sevemedin?
Neden izin verdin gitmesine?
Neden Sensiz ben olur mu demedin?
Neden yaşamaya devam ettin "Can" diye andığın gittiği halde.
Her şeye bir cevap bulan zihnim de kapadı kendini bu sorulara.
Ben hiç bir zaman bilemedim eksiğimi
Hiç bir zaman öğrenemedim sensizliği
Hiç unutmadım nefes aldığım günleri...

23 Haziran 2013 Pazar

Bu da Nargile "İçin"

Nargile ayrı bir hikayedir her içene göre.
Öyle herkeste ben içiyorum diyemez hani.
Sevdirmez kendisini kimine ya da kimi içer sırf şekil diye.
Gerçek içenlerden bahsedeyim mesela
Derdini fokurdatanlardır onlar.
Her nefeste aslında dumanı değil hüznünü çıkartır dışarıya
Bu öyle bir hüzündür ki
Kömürü alevlendirir,
Tütünün bile taa içini yakar.
Kimileri vardır yanık sever deriz.
Derdi daha ilk içişinde yakar nargileyi
Diğer içenlere tad vermez, iter.
Yani dert sahibini tanır nargile.
Sever rahatlatmayı hüznü bileni.
Öyle sigara gibi boşa hamallıkta değildir.
Güne göre değişir, kişiye göre.
Portakal istersin bazen zevk için,
Çarpsın dersin, unutayım biraz şeftali istersin.
Üzüm istersin şerbet olsun ağzım, gülsün biraz yüzüm.
Böğürtlen istersin anmak için sevdiğini canını verdiğini.
Öyle bir an gelir ki nargile de yapamaz görevini
Anason elma istersin.
Saatlerce çekersin her çekişte en başa dönersin.
Kimi derdin 1 saat sürer kimisi 10 saat.
Sen üflersin derdini o havaya karışır gider.
Ta ki hesabi alabilir miyim diyene kadar,
Ta ki derdini havaya katana kadar,
Ta ki aroma zihnine karışana kadar
Dumanını katarsın havaya, çayını yudumlar anarsın ne var ne yoksa.
Haydi gel gidelim bu gece de biz dert atmaya.

18 Haziran 2013 Salı

Dünyaydık Dün yandık

Dünya tarafından terk edildim.

Öylece bıraktı beni kendi halime

Öylece bıraktı yıllar önce sönmüş bir yıldız ışığı,

Gökyüzünde yerini yadırgayan bir Ay gibi.

Nedenini toprağın altına saklamış 

Çaresizliğe, ümitsizliğe, yalnızlığa terk edip gitmiş beni

Bilmediği şey benim derdimin ve ümidimin kaynağı 

Ne Onun taşı toprağı ne de havasıydı.

Ben onda kalmak istiyordum çünkü erişmek istediğim bir yer vardı.

Ben Onu seviyordum çünkü O'nu Yaratan'ın mimarisi vardı.

O'na güzel diyordum işte Nasıl güzel Yaratmış diyordum.

Sevgi sözcükleri söylüyordum, kırılmasın diye uğraşıyordum

O çok yanlış anladı beni.

Ben Yaradan bana kırılmasın diye Onun gönlüne girmeye çalışırken

O kendinde bir şey var sandı.

Ben emre itaat ve teslimiyet göstermeye çalışırken,

O vazgeçilmezim sandı.

Vazgeçilmezsin Dünya doğrudur 

Ama

Terkedileceksin.

Emir Geldiğinde Rab'den 

Son nefes için

O umursamazca attığın kişileri hatırlayacaksın.

Ve

Bir Gün Sen de kavuşacaksın Yarine.

Sonsuzdan Geldin Yine Sonsuz Olacaksın.

16 Haziran 2013 Pazar

Bir Dua, Bir Dünya

İlk özlem, ilk hüzün, ilk hata ve ilk kavuşmaya değinmek istiyorum bugün. Hz. Adem ile Hz. Havva'nın kavuşmasına. 200 sene süren bir hüzün, yalnızlık yağmurundan sonra öyle güzel bir dua sayesinde kavuştular ki. Her an dua eden Hz. Adem'in sonunda Muhammed(S.a.V.)'in hürmetine affet bizi Ya Rab demesi. Karşılığında Kâbe inşa edilip Hz. Havva'nın da oraya gelmesi ve kavuşmalarının sonunda oluştu bunca insanlık. Rab'bim en başında En Güzel'in hürmetine affetti. Her Aşk İçinde Efendimiz(S.a.V)'i barındırır bu sebepten ve en güzel Aşk O'na duyulan aşktır, Rab'be duyulan Aşktır.

Yıllarca süren özlem yağmurları, dua tufanı, itiraf ve tevbe selinden sonra en doğru ifadeyi kullandı ve kavuştu Yarine Hz. Adem. Düşün ki tek başına hiç bilmediği bir yerde yıllarca aradı. Tek sığınağı Rab'bi, tek istediği sevdiği oldu Hz. Adem'in. Kavuştuğu vakit sıkıca sarıldı Havva'sına ve beraber yıllarca şükrettiler Rab'lerine. Tekrar cennete kabul edilecekleri güne vakit nesiller yetiştirdiler.

 İnsanlık Aşk için ve Af için harcanan emekle doğdu Sevgili. Hiç sonu olmayan bir bekleyişte doğru bir dua sayesinde oldu. Şimdi benim ömrümün süresi de belli değil senin ömrünün süresi de. Sabır Rab'bin emri bu şekilde bil ki Ben her vaktimde duama katıyorum seni. Yaptıklarım için Af, Sevdiğim için Aşk istiyorum Asıl Sevgiliden. Bir dua sayesinde koca dünya'da Havva'sını bulan Hz. Adem gibi bir gün bir dua sayesinde Seni bulacağıma ve saracağıma inanıyorum.  O Gün gelene kadar Sevgili, Af ve Aşk ile Kal. O Dua kabul olduğu vakit Görüşmek Üzere. Allah'ımıza Emanet Ol..

14 Haziran 2013 Cuma

Hayat Neşeli bir Hüzün

Hayat neşeli bir melodiye sığınmak zorunda kalmış hüzünlü şarkı sözlerine benziyor. En garibi de ritim ne kadar artarsa artsın hüznünü her zaman sunar kalbimize. Ne kadar mutlu olursak hep arkasında bir mutsuzluk buluruz anlayacağınız. En neşeli anlarımızı düşünün hiç düşünmeyiz geçmişi geleceği. Bir de hüzünlü anılara dönelim. Hangisini daha uzun sürdürüyoruz? Hayata 9 mutsuzluk gelirse 1 mutluluk gelir ki şükre sebep olsun. Tabii mutluluğu doya doya yaşayanlar da oluyor, mutsuzum demek  yanlış olur çünkü şükür için sebep hiç bitmez. Ölümde bile şükür için onlarca sebep varken hayatın bir sınavından dolayı mutsuzluktan bahsetmek aciz bir şey. Ama kendimizi kandırmaya gerek yok. İstek, arzu ve kederlerimiz ile mutsuzluğu kolay yakalayabilen bir türüz.

Nefsin en büyük oyunlarından biri olan istekler bizi en çok mutsuz eden şeylerdir. Hayaller kurarız. Mesela keşke yanımda olsa, şimdi burada olsaydı şöyle olurdu deriz ve dönüp baktığımızda tek başımıza olduğumuzu görüp mutsuz oluruz. Yani mutsuzluğu kendi kendimize kurarız. Yanımızdaki kişileri, sahip olduklarımızı görmek istemeden, sahip olmadığımız şeylere sarılırız. İşte oldukça ritmi yüksek bir parçaya ait mutsuz şarkı sözleri gibi oluyor hayat böyle. Şükretmek için sebep ararken şükürsüzlüğe düşüyoruz. Eğlenmemiz gereken yerde sanki eğlenirsek suç işleyecekmişiz gibi hissediyoruz. Bunu yaşamadığımız zamanda mutluluğa ait bir vakit ayırmak yerine boşluğa bırakıyoruz kendimizi. Mutlu olma şansını yakalamışken gerçek mutluluğum bu değil diyerek dönüp gidiyoruz. Mutsuz isek mutlu insanlara bile katlanamıyoruz gün geliyor. Ne çok problemimiz var hayata dair. Gözü kapadığımızda mutlu kalmak duasıyla.

Dip Not: Mutsuz olmayı gram haketmiyorsun. Sana gülmek o kadar yakışıyor ki o gözyaşlarını silmeye gücümün yeteceği günü bekliyorum. Seni çok seviyorum.
Bir ömür Seninle Mutlu olup, Hesap günü geldiğinde el ele kalanlardan olmak duasıyla..

8 Haziran 2013 Cumartesi

Herkes için Mesaj

Mesaj,  alan kişiye özeldir. Bir insana saatlerce anlatman gerektiğini kimisine bir bakışınla anlatabilirsin. Bazen en zor anlarını paylaşacak bir kelime bulamazsın ama bir kişi gelir duruşunuzdan anlar. İşte o insanlara sıkı sıkıya sarılmak istersin. Kimisi için annedir, babadır, kardeştir bu kişiler kimisi için kardeş gibi bir arkadaş kimisi için ise daha özeldir Sevdiğidir. Beni ondan başkası anlamıyor dediğimiz kişiler bir bakmışız hayatımızdan uçup gitmiş bir şekilde. Yalnız hissederiz, derdimizi anlayacak kimse yok deriz. Derdi verene bakmayız. En zorlandığımız düşüncelerimize, yaşantılarımıza bakalım. Çoğu, umut ettiğimiz, dua ettiğimiz, hayal kurduğumuz şeylerin kırıklıklarından, bizim yaptığımız planların boşa çıkmasından kaynaklanıyor. İnsana sırtımızı dayadığımız müddetçe hayal kırıklıkları bir ömürlük olur oysa en başından sırtı dayarsan Rab'be ve bilirsen ne gelirse O'ndan, kırık bir hayalin yerini sonsuz bir Cennet doldurur.

İnsanın ortalama 80 yıllık hayatına dair ne de çok kırıklıkları var. Onu geçtim ilk 15 yaşta, 20'li yaşlarda bile sürekli bir kalıba girme bir şeyler çabalama ve hayallerimizi yakalamaya çalışıyoruz. Sorsak hepimiz ölümü biliriz ama ölümü hiç beklemiyoruz. En beklenmedik şeyleri düşünen zihnimiz sıkıntıların üstesinden gelmeyi bir türlü başaramaz maalesef. Çünkü Yaratan kula sıkıntıyı kendi başına halletsin diye değil Beni ansın diye verir. Sığınmak için gereken her şeye sahibiz. Sığınabilecek bir yüreğe sahip olursak geri kalan her şey önümüzde bir bir açılacaktır.

Konunun başına gelecek olursam. Mesaj alan kişiye özeldir. İslam ise herkes için yeterli olan bir mesajdır. "Ayağınıza bir taş değse benden bilin." diyen Allah'ımıza güven ve teslimiyet duygularıyla bağlandığımız vakit geri kalan her şey oyun gibi gelecektir. Çünkü kavuşma günü geldiğinde "O Sabredenleri Müjdeleyiniz"  diye emretmiştir. Müjdeler olsun Sabredenlere ve her sıkıntıyı Allah'tan bilenlere. Selam ve Duayla...

4 Haziran 2013 Salı

Bismillahirrahmanirrahim

Not: Bu yazıya acıtasyon, melankoli gözüyle bakmayınız yazar içinde tutmayı beceremediğinden dışa vurumda edebiyat kullanmaktadır. Bu yazı Esma'ya yazılmış olsa da alınacak ders toplumsaldır saygılarımla.

Hani filmlerde olur ya birden hızla araba gelir bir camın içinden geçer hiç demeyiz ki o cama ne oldu o binaya ne oldu araba kendini kurtardı ya sonuçta o kahraman, daha büyük sebeplerden dolayı ufak zararlar önemli değildir (bkz. Tencere Tava eylemi mantığı) Orada ki cam gibi, bir hamlen ile tuz buz oluyorum. Samimi şekilde söylüyorum bunu kendimi sağlam ve mutlu, huzurlu tutmak için elimden ne gelirse yapıyorum ama yok, aklımın her yanından en enteresan anlarda bile fırlıyorsun. Sonra aklımın almadığı bir tavır takınıyorsun bazen kendimi yabancı gibi hissettiren sonra diyorum ki kardeş sen zaten yabancısın kimsin ki sen. 3. sonra da dank ediyor "Allahu Ekber" diyorum bir iç çekip susuyorum. İşte her defasında beni "Bir ve Tek" olan kurtarıyor. Nasıl güzel şekilde sindiysen içime istemeden her kırışında bana "Ben Buradayım" diyor. Bunu bak ben böyleyim demek için yazmıyorum. Sinirlendiğim anda gözümün bir şey görmediğini herkes bilir, sevdiğim anda da öyle işte. Bunu buraya yazmamın sebebi "İçinde bulunan Kahramana sımsıkı sarıl" mesajını vermektir. O kahraman Sensin çünkü. Senin ruhun, senin kurtuluşun. Bundan ben sarılmıyor muyum mesajını da alma ben daha sıkı sarıl diyorum. Seni hüzünlü görmeye 1 an bile tahammülüm yok sen üzgün iken ben içten tükeniyorum. Bana ait tüm iletişimini kessen dahi ben sana dua etmeye seni anmaya ve seni bulmaya devam edeceğim. Nasıl deme yüzünü sevdiğim. Gün geliyor Allah'ın izniyle. "Bismillahirrahmanirrahim" diye çıktığım yolda hiç hüsrana uğramadım. Şaşırırsın ya "Hiç". Mesela bir dersimden kaldım o kadar dua ettiğim halde normalde kalmam dediğim dersten bütünleme sınavına girdim. Ben bunda hayır aradım ve buldum. Çünkü o bütünleme sınavında Profesörüm benimle öyle bir konuştu ki geleceğe dair izimi çizdim. İşte Besmele Papatya. Tekrar etmek istiyorum sen yapmıyorsun diye değil daha sıkı yap daha sıkı hisset diye yazıyorum bunları ve ben yola çıktım geliyorum dediğim vakit bu beni nasıl bulacak sakın deme hiç bilmediğim bir şehirde bir çift gözü arayacağım daha önce yaptığım gibi. Ben gönlümü düz tuttukça yolum Sana çıkıyor. Sen gönlünü düz tut Yolun Feraha ersin Papatyam. Hani dedim ya gönlümü düz tuttukça diye işte arada dayanamadığım zamanlar oluyor. Kırıldığım, yanımda olsa da bunu o da görse dediğim, yalnız hissettiğim. İnsanız nefsimiz var oluyor işte seninde olacaktır, oluyordur. Bu zamanlarda birbirimizle konuşabilsek ve ya konuşabileceğin biri olsa sana doğruyu söyleyecek biri, hemen kurtarıyorsun. Ondan dolayı aklına bir umutsuzluk düştü mü aç oku papatya. Sen yoldaşını Allah bilirsen, her yol sana açılır. Allah'ın izniyle doğum gününde görüşmek üzere papatya. Bir gün Seni Bana Emanet Kılacağa Emanet Ol.

26 Mayıs 2013 Pazar

En Güzelden gelen En güzel imtahan

Nereden çıktın gece gece
Hadi gündüz vakti güneş doğdu mu açıyorsun kapılarını da
Bari eğleniyorum derken rahat bırak beni
Bir kelime ediyor Sahneden biri
Sevgilim gibi,
Herşeyim gibi,
Sensiz olmaz gibi.
Sen hemen Akıl odalarımın hepsinden fırlıyorsun
İşte O benim der gibi.
Tam arkadaşımı teselli edeyim diyorum.
Kendimi sorgulatıyorsun.
Kimseye unutursun diyemiyorum.
Kimseyi teselli edecek bir yanım yok çünkü ben teselli olamıyorum.
Bazen sana ihanet edecek gibi oluyorum başka bir yüze bakayım diyorum
Bakamıyorum çünkü hemen aklıma sen geliyorsun
Bir tanemin gözleri yok ki onda diyorum
Yazık O'nu benim gibi göremiyorlar diyorum
Yazık..
Cenneti göremiyorlar.
Öyle bir bağlıyım ki sana nerede nasıl olduğunu bilemeden
Gözlerim dolduğunda yüzümü çıkarıp sımsıkı sarılıyorum Sevdiğim.
Sonra Yine bir Şarkı sözü geçiyoryüreğimden
En son anımda bile söylemeliyim sevdiğimi diye
Tutamıyorum kendimi
Tutamadım yüreğimi Papatya.
Sana üzülüyorum, kendime üzülüyorum, bize üzülüyorum.
Herkesin derdi kendine büyük ya işte
Senin derdin sana benim ki bana.
Seni karşıma alıp konuşamadan gitmekten korkuyorum.
Gittiğinde sonradan pişman olmandan
Pişman olduğunda ise bunu kabul edememenden korkuyorum.
Çok düşünüyorum çok..

Mesela şimdi konserden geldim, belki 6 saattir ayaktayım ama bunu yazmasam uyuyabilir miydim bilmiyorum. Ne güzel bir imtahansın be Papatyam.
En güzelden gelen En güzel imtahansın.

17 Mayıs 2013 Cuma

Kelimelerimi evde bıraktım

Tam 2 haftayı doldurduk yarım ay,14 gün, 336 saat 20160 dakika. En azından  yarısı sadece kendimi susturmakla geçti. Diğer yarısı da dua etmekle galiba. Ne garip geliyor bana bir bilsen. Mesela önceden sen yoktun derdim ki kendime, daha zamanı gelmedi, hayırlı olduğu vakit bam diye çıkacak karşına beklediğine değecek. Şimdi kendime, karşına çıktı gördün beklediğine değeceğini biliyorsun bekle diyorum. Öyle işte..

Sana ait olmadığına inandığım sözler var. Senin olmayan düşünceler var kafamın içinde. Senin söylediğin ama bu sen değilsin diyebildiğim şeyler. Bunlar kırdı aslında ama hemen sarıyor bir bakışının fotoğrafı, bir hatıra tüm yaraları.

 Öyle de garip öyle de deliyim işte. Zaten sen beni öyle tanıdın normal yüzümü hiç gösteremedim sana. Hep bir deli, belki ayakları yere basmayan ama kim diyebilir bana bir insanın en çok istediği şeye bir adım yaklaşması onu mutluluktan uçurmaz diye. Diyebilir misin bana ben seni mutlu etmiyorum diye. Diyebilir misin bir gün hatta bir an bile senin için hayırsız olanım ben diye. Ne sen bilebilirdin bunu ne de ben. Koca bir kalabalıkta bir çanta, sonsuz olan internette bir fotoğraf bilebilir bunu. Sadece sen olduğun zaman çıkan neşeli şarkılar anlatır, uykusuz bakışların içinde ki parıltılar gösterir farkımızı. Sen olmadığın vakit bu gece de böyle bir şey çıktı işte http://picosong.com/FJgA/

Etrafına bak hatta dizilere bak, şarkılara bak, anlatılan hikayelere bak bizden bir parça var hepsinde ben görebiliyorum. Her izlediğim filmde, dizide, her dinlediğim şarkıda senden bir parça çıkıyor karşıma. Sorun beklemek değil Papatya. Sorun kelimelerde. Sorun susmayan bir zihinde, çok özleyen bir kalpte, aranan gözlerde, gizli kalmış cümlelerde.

Hadi bana de yarın şu saatte şuraya gel seni bekleyeceğim diye. Gelirim, susarım. Çekinirim bilirsin, sen de çekinirsin benden bunu da ben bilirim. Güvenmediğini söylüyorsun ya söz silahsız geleceğim. Kelimelerimi evde bırakacağım. Sadece bakmak istiyorum sana çünkü bakışlarım yetecek sana bana dair olanları anlatmaya, gece yattığında yatağa, susacak geri kalan ne varsa ben olacağım aklında. Ya sen bunları yaşamak istemiyorsun ya ben sadece koskoca bir yanlıştan ibaretim. Zaman bu satırlarda ne olduğunu hatırlatacak bize. Sen ve Ben yerine Biz olduğumuz günde.

14 Mayıs 2013 Salı

Giden mi Yanar Kalan mı?



Aşkın imkansızı makbul bu diyarlarda. En güzeli en zor olanıdır derler ya o misal işte. Ne kadar zor ulaşırsan tadını öyle çıkarırsın, öyle doyamazsın. Bir martıyla balık düşün. Ne yapabilirler ki kader onları o hayat şartlarıyla olmaya zorladıysa. Balık martıyı görmek için kafasını birkaç saniyeliğine su üstüne çıkarırmış. O havada süzülürken mest olur, sonunda aşk o minik yüreğini gelir bulur. Martı habersiz ama nereye gitse balık gidebildiği kadar peşinde. Nefesini tuta tuta uzun bir süre o gökleri yırtan mükemmel varlığa hayranlıkla bakmış balık. Sonunda martı fark eder balığı üzerine doğru inişe geçer balık sonunda beni fark etti yanıma geliyor derken kendini martının midesinde bulur. İşte aşk burada devreye giriyor. Artık balık da uçuyor hem de sevdiğiyle beraber. Sevdiğinin bundan haberi yok ama o sadece hayatını tehlikeye atmadı, bir karar verdi. Ya onunla olurum ya da bir şekilde elveda derim bu hayata. İşte aşk oyununda bazılarımız balık oluyor, bazılarımız martı. Yani kimileri anlamıyor ne kadar sevildiğini bodoslama mahvediyor bir hayatı, kimileri de hayatımı O mahvedecek ise tamam diyerek sineye çekiyor yaşadıklarını. Aşık karşı koyar mı sevdiğinin yaptığına. Ne demişler zehri şeker, şekeri zehir yapar sevdiğimin bir sözü. Balığa aciz diyebilirsiniz, hatta genelde salak denir değil mi? Peki kaçımız kararımızı verip gerçeklere sarılabiliyoruz her şeyi bir kenara atarak.



Ne yakınlaşabiliyoruz, ne uzaklaşabiliyoruz. İki kelimenin dudaktan çıkması bile bir ömür sürüyor bazen. Hiçbir karar veremeden, başlamadan biten yüzlerce hikaye var. Bu mu güzel yoksa balık gibi aşka sefere çıkıp dönmeyeceğini ama ölmeyeceğini de bilmek mi? En azından gönlün cesaret edebildiği için yaşayacak her daim. En azından keşkelerin olmayacak, seviyorum dediğin kişinin gözüne baktığında başka bir silueti görmeyeceksin.
Martı yönünden bakalım bir de. Belki ne kadar sevildiğini bilse o da dalacaktı denize. Balığın elinden bir şey gelmezdi ama görmek isteseydi görebilirdi o şaşkın bakışların kendisine nasıl baktığını. Belki görmek istemedi sadece kolaya kaçmak için belki de başka biri vardı gönlünde. Burada yine balığın yanışı var işte, ya başkasını seviyor ya da beni sevmiyor diyordu balık.Bizde kalbinde kesin biri var deriz. Bana bir şans verse onu çok mutlu ederim diyerek kendimizi kandırırız. Asıl mutluluğa gözlerimizi kapatıyoruz canımız acımasın diye. Asıl mutluluk yanmakta, kavuşmayı beklemekte, O’nu görüp kalbimizin suyunu gözlerimizden akıtmakta. Çünkü kendi kendinesin, inanabileceğin hikayeler kurabilirsin kendine ama eğer gider martıya baş gösterirsen sonun ya bir ömür sindirememek üzere bir avlanma ya da imkansıza başlayıp imkansız kalma olacaktır. Kararı “Aşık” verecek. Çünkü “Aşık” statüsüne erişmek de kolay değil bunca sahte oyun sürerken. Ya vazgeçmem sonu ne olursa olsun diyecek ya da ömrünü unutamadığı bir çift gözle sürdürecek. Gidip yanmak mı? Kalıp yanmak mı?





12 Mayıs 2013 Pazar

Pek sevmediğiniz, pek çok seven kişi'den

Yine ben. Pek sevmediğiniz, pek çok seven kişi. Ne mutluluk kelimeleri dökülür bugün yüreğimden ne de hüzün. Duygular sakince dökülüyor zihnime oradan parmağıma ve oradan senin gözlerine. Yüreğimden gözlerine bir yansımaya şahit oluyorsun şuan. Bak titriyor ışığım görüyor musun? Sen gidiyorsun, ben korkuyorum. Sen gidiyorsun, ben bitiyorum. Sen gidiyorsun, ben gülümsüyorum. Ben dediğimiz kişiye şuan ulaşılamıyor anlayacağın. Melankolik ve ya üzgün değilim ama öyle garip hissediyorum ki. Zaten gideceğini biliyordum ama bir tarihe bırakmamıştım bunu. Sen havaalanında sağına soluna baka baka yürü, benim gözlerimi göremeyeceksin. Seni rahatsız etmeden uzaktan elveda mı yapacağım bu seferlik. Suskunluğumu koruyacağım gözlerine karşı. Benim sustuklarımı sen anlarsın nasıl olsa. Bir kere baktın içeri, tanırsın.

 Senin mutluluğunla mutlu oluyorum işte. Kavuşuyorsun tekrar sevdiklerinle, mutlu olduğun yer orası ise eğer gerçekten mutlu oluyorum. Bir söz daha verdim bekleyeceğime dair. Seni beklemekten güzel tek şey sana kavuşmak olur. Cennete el ele girmek dileğiyle..

Papatya

Bir gecelik daha rüyama düş.
Bir düş ki sen ol, kokunla, bakışlarınla herşey.
Öylece kal seni aklıma kazımama izin ver
Sonra uyanmama izin ver ve kalktığım da yanımda ol.
Güzel gözlerin kapalı, bilmem ki hangi rüyadasın.
O masum duruşunu bıraksınlar bir ömür izleyeyim.
Bir ömrü sığdırabilirim bir saniyeye
"Sen" dediğim vakit bir ömrü izah etmiş oluyorum işte.
Kokun sinmiş saçlarıma, ayağa kalkamıyorum sarhoş gibiyim.
Kahvaltıyı hazırlayıp hemen yine geleceğim yanına prensesim.
Sessizce görevimi tamamladım, sıra seni uyandırmakta.
Aç gözlerini Papatyam, Güneşim doğ hadi gönlüme.
Uğruna herşeyi feda edebileceğim bir çift göz açıl bakalım.
Günaydın Prensesim, kahvaltımız hazır.
İşte böyle düş rüyalarıma, böylesine kalıcı ol, böylesine huzurlu.
Bekliyorum..

3 Mayıs 2013 Cuma

Şuan ne düşünüyorsun?

Size bir hikaye anlatıyım tüm gerçekçiliğiyle. Hadi en doğru dediklerimizi bile sorgulayalım. Okuduktan sonra bir geri bakalım neler yapmışız bakalım.

Boş ver sen beni ben hatırlarım öyle geçmişi sonra ufak bir tebessümle terk ederim hatıraları ya da oldukları yere bırakırım ara ara bakmak için. Yutkunuyorum senin her anına, tam boşluğumu dolduran bir sıcaklık oluşuyor, kısıyorum gözlerimi sonra "şşş geçti" diyorum. Kendi kendimi teselli ediyorum anlayacağın. Sana "kal" dememe engel bir inancım var benim, teselli olmama sebep, tam salacakken kendimi dimdik ayakta durmama sebep bir şey bu. İçimde bir kalp var, kimileri kırıldı, çalındı dese de hep orada duran ve hep asıl amacını tam manasıyla yerine getiren. Bazen hüzün çöküyor ama kalbime değil gönlüme. Hemen yutuyorum hüznü "Allah sabredenlerle beraberdir" diyorum kendime. Bazen ağır geliyor senin uzaklığın "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyorum. Sonra söylediğin şarkı çalıyor elim gittiğinde, susuyorum, dünya susuyor, kalp atışlarımı dinlendiriyor sesin. Bitiyor ama ben de bitiyorum. Bir haftadır sadece saatlerce oyun oynuyorum, dizi izliyorum aklımı tutacak ne varsa onu yapıyorum ve sonuç ne? Yatağa yorgun bir şekilde yat O'na sarılır gibi kapat gözlerini uyu ve rüyana gelmesini bekle. Biliyor musun geleceğini bildiğim için gidişin canımı yakmadı. Seninle yüz yüze konuşmamak da canımı yakan şey değildi. Benim canımı yakan en açık ve dürüst olduğum insanın Rahatsız etme demesiydi. Nasıl sızladı biliyor musun anca gelip elinle dindirebilirsin yanışını. Öyle yüzsüz oldum ki gururu falan da bir kenara bıraktım. Her davranışımı sorguladım, deliyim tamam kabul normal her hangi birinden farklı olduğum söylenebilir. Belki bir masal karakteri belki tarihi bir karakter gibiyim ama dışarıdakiler hep aynı kalıp diye onlara normal diyerek ben garip olamam ya. Bence ben normalim onlar garip. Sevmeyi bilmiyorlar, güvenmeyi, kime güveneceklerini bilmiyorlar, içlerinden geldiği gibi yaşamayı, onların sahip olduğu kısacık zamanı nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar, kimden ne istemeleri gerektiğini, kime şükretmeleri gerektiğini, kime sırtlarını dayamaları gerektiğini, olayların kimin istediği şekilde geliştiğini bilmiyorlar. Sonra ben garip oluyorum, soğukkanlı, duygusuz ya da fazla duygulu. Romantik miydi içimizden gelen şeylere sevgimizi aktarıp karşı tarafa sunduğumuz şeyin kısaltması ve ya hayatın yapmacıklıklarından kaçış ve biraz maskeyi kenara koymanın adı melankoli miydi? Benim sevgim miydi fazla gelen ve ya seninki mi azdı? Neye göre ki. Belki ben senin ufacık sevgine bir ömrü sığdırabilirim ya da sana bin yıllık bir sevgi versem dolduramam gönlünü. Niye sınırlarımız var başkalarının koyduğu, niye aşık olmak zorunda 2 insan birbirine ve neden aşklarının bittiğini bile itiraf edemeyen 2 yabancı haline gelir ilişki dediğimiz yalan 2 leminde. Çok mu gerçek geldim. Birbirinin arkasından atıp tutan yüz yüze Leyla ve mecnun olan kaç kişi tanıyoruz. Bir yıl öncesine kadar birbirine sırılsıklam aşık olan ama o yıl ne değiştiyse nefretle biten bir aşk hikayesinin kaç farklı versiyonu anlatılabilir? Sana bir şey söyliyim mi yalan yaşantılardan sıkıldım. İçimden ne gelirse onu yapacağım. Çok gelsin sana hatta bık benden öyle ki bu çocuk niye beni bu kadar seviyor de neden her buluşmaya elinde bir tanecik papatyayla geliyor neden her şeyi saklıyor neden her yere ait bir anı biriktiriyor de. Garip geleyim sana bir ömür. Bir ömür çözeme beni. Hayatının en önemli gizemi olayım. Yeter ki sıradan, yapmacık, yalan, sonu olan bir şeye dönüşmeyelim. Senden tek istediğim duyguların, düşüncelerin ama en önemlisi O An ne düşündüğün. Şuan ne düşünüyorsun?

Bir gün Manalı olacak bu yazı..

Rüyadan uyandık çok şükür.
Şimdi verdiğim kararların, yaptığım hareketlerin hesabını verme zamanı.
İçim biraz buruk ama olsun Yar'dan ayrı düşsem de asıl Aşk'ın sahibine kavuştum.
Ah be kuzum sana tembih etmiştim ağlamak yok zaman çabuk geçer gelirsin yanıma diye.
Uydun mu sözüne, Bekliyor musun benim seni beklediğim gibi kavuşma gününü.
Beni sorma, buruğum biraz,
Elveda diyemediğim dostlarım var,
Haftaya görüşürüz dediğim mahalle esnafı,
İşim çıkıp haftaya kılarım dediğim bir Cuma'm var,
Bu yaz seninle çok eğleneceğiz dediğim bir eş,
Ömür uzun kılarım dediğim kaza namazlarım,
İki ramazan önceden kalma üç gün orucum var tutamadığım,
Çocuklarım var hayalini kurduğum ama ulaşamadığım,
Seneye alacağım bir terfi,
Aldığım vakit O'nu yemeğe çıkaracağım bir prim vardı.
Ne çok hayal kurmuşum. Ne çok..
Ne çok plan yapmışım geleceğe dair.
Ne çok geçmişe takılmışım da Ânı kaçırmışım.
Amma isteğim varmış dünya'ya dair,
Amma borcum varmış ahirete ait,
Ne çok sevmişim O'nu hem dünyaya hem ahirete dahil edip.
Emr-i İlahi bu kuzum kapanınca gözler uyanıyorsun.
Yaradan öyle güzel yaratmış ki düzeni,
Uyudu diyorlar sonsuz bir uykuya,
Asıl sonsuzluğa uyanıyorsun.
Buruğum işte,
Sana biraz daha sarılamadığım,
Bir kere daha göğsüme bastırıp koklayamadığım için.
Gözlerine dalıp dalıp burnunu burnuma yasladığımda adını sayıklayamadığım için
Buruğum biraz.
Ama olsun..
Biz hep demedik mi Cennet bahçelerinde el ele gezeceğimiz günlere diye.
Demedik mi Rab'bim dünyanda ayırmadığın gibi ahirette de beraber kıl diye.
Her seher vaktinde gözyaşı dökmedik mi Nar-ı Cehennem'den uzak duralım diye.
Olsun kuzum olsun.
Sana hiç gitmem demiştim de bunu hesaba katmamıştım onu söylerken.
Gidebilirmişim, herkes gider kuzum unutma.
Herkes Bir Gün Gider...
Önemli olan Geriye dönüp baktığında keşke dememek.
Yap ne yapmak istiyorsan İlah-i Emr-i sayarak.
Zamanın varsa düşün,
Zamanın varsa ertele,
Zamanın olduğunu düşünüyorsan "Bekle"
Say nefesini ve şükret sana bir nefes daha verene...