12 Temmuz 2014 Cumartesi

Yeni Bir Başlangıç

Bu sefer eskileri yeni bir dille anlatmaya başlayacağım. Bu sefer ki anlatacaklarım bir hayal ve ya dua'dan ibaret olmayacak. Aşk dediğimiz tek harflik kainatta bizim dilimize çocukken düşen aşk olsun dualarının zaman geçtikçe nasıl içimize işlediğini anlatmak istiyorum. Kırık dökük sandığım kalbimin nasıl Anka kuşu gibi kendi aleviyle yeniden doğduğunu ve bu doğuşunda nasıl güçlendiğini anlatmak, Aşk'a kapılan bir gönlün ne gördüğünden, nereye gittiğinden bahsetmek istiyorum. Kolay değil elbet bunlardan bahsetmek. Ancak en çok sevdiğim sözlerden biri çalınıyor kulağıma " kimse kolay olacak demedi."

Bizim buralar geceleri farklı olur. Tenha, hafif esintili olur en sıcak günde bile bir rüzgar çarpar kulağına insanın. Gökte yıldız olmasa Ay, Ay olmasa yıldız olur. Sırlıdır bizim buraların geceleri, dinleyebilene Aşk okur.

Bir türlü dinlemeyi becerememiş bir aşık sokaklarda dolanıyor eski zamanlarda. Sahi eski zamanlar deyince ne kadar geri gitmek gerekiyor. Çok eski olmasa da, geçmiş içinde anıları barındırdıkça eskiyor git gide. Bir telefon elinde şiirler yazıyor. Kendine aşık diyor o vakitlerde ve ya kendini öyle biliyor, halini ancak bu şekilde sıfatlandırabiliyor. Biri çelmiş aklını belli, aklı hariç her şey yerinde duruyor. Saat günü geçirmiş, sokakta sadece hoyrat köpek sesleri. Etrafı dinliyor bizim aşık, içinde bir his var ki tam kelimelere dökmelik ve dayanamıyor yeni bir not açıyor telefonundan;

Gece gibisin ey Sevgili. İçimi ürpertiyor bakışların ama kendimi senin gözlerinden ayrı tutamıyorum. Gece gibi sırlar saklıyorsun nefesinde, bilemiyorum ne söyleyebilirim sana ve ya her şeyi söylüyorum da susmanı izliyorum. Gecenin karanlığıda var Ay ışığının eşsiz güzelliği de gözlerinde. Beni her gün güneşin batışı gibi batırıyorsun denizlerin dahi uzak olduğu yerlere. Seni koklayıp, seni görüp, sensiz kalmak ne zor..

Okusa acaba ne düşünür diye hayallere dalarken evin kapısına geldi. Şimdi yukarı çıkacak ve içinde ki hüznü, özlemi, eksikliği bir kenara bırakıp yüzüne koskocaman bir tebessüm maskesi takacaktı. Ne zordu bu herkesin iyi misin demesine "hamdolsun" demek. Bilinmeyen bir sevdaya düştüm sanarken düştüğünün sadece cennet bahçesinde bir ağacın gölgesi olduğunu bilemezdi aşık sıfatlı çocuk.

Böyle başlamışken Aşık sıfatlı Çocuk'u yazmaya hikayenin cennet bahçesinin en nadide çiçeği olan sevdalısı olduğum On'da O'nu bulduğum elinde bir fincan çay ile geldi. Oldum olası ince belli bardakla istemem çayı, 2 dakikada bitirip tekrar Yarimi gözlerimin önünden uzaklaştırsın istemem. "Yazarken seversin sen hangi kelimeleri resimlere dönüştürdün yine" diyerek ekrana uzattı kafasını. Daha başını okurken anladı O'nu yazmaya başladığımı. Yıllar önce söz verdiğim bizim romanımız yavaş yavaş kelimelerine kavuşmaya başlamıştı. Çayımdan yudumlamadan şeker ellerinden öptüm Esma'mın. O'nun getirdiği çaya şeker atmama gerek kalmıyor böylece. Her defasında merak eder okurdu ama bu sefer merak etmek istedi ve "Çayın biterse haber verirsin" diyerek beni bana anlatmaya bıraktı..