23 Mayıs 2014 Cuma

Gökkuşağı

Damla Damla Rahmet'ten sonra çıkan Gökkuşağı gibi bazı anılar.
Yakaladığında çok mutlu eder insanı, anlamsızca bakarsın mucizeye.
Sonra kaybolur gider.
Işıkla gelen, ışıkla gider.
Başı, sonu belli değildir zaten.
Bir kere gördükten sonra her yağmurdan sonra bakınırsın gökyüzüne.
Baktıkça görememek, göremedikçe ümidini kaybetmek.
İşte büyüdükçe o gök kuşağını görmenin zorluğunu anlıyorsun.
Gördüğün vakit daha zor heyecanlanıyorsun.
Gideceğini ve bir daha ne zaman geleceğini bilmemek onu kıymetli kılsa da 
Heyecan yerini, düşünmemeye bırakıyor.
Düşünmek üzüyor çünkü.
Bırakın anılar ilk anlarıyla kalsınlar.
Tekrarı olmayacak.
Gökkuşağındaki renkler ilk gördüğünüzde güzel.
Çünkü istemediğiniz halde geldi size o hediye.
Tekrar isteme hakkınız yok.
Ondan beklemeyin aynısının olmasını.
Bırakın tek seferlik anılarınız olsun.
Bu anılar mutlu kalmanızı sağlayacaktır.
Aynısı tekrar gelse de yerini tutamayacak.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Aşk Mektubu

Bir gün daha anladım.
Sensiz nefes alınmayacağını,
Alınanın nefes değil zehir olduğunu,
Ömrümün yokluğunda geçmeyeceğini.

Ve

Bana bir kere daha hatırlattı yokluğun,
Kokundan uzak kaldığım her anın,
Gözlerine bakamadığım her karenin,
Beni sana nasıl yaklaştırdığını.

Çünkü ben, seninle güzelim.

Düşünsene, 

Adalar olmadan deniz mi olur?
Yıldızlar olmadan gökyüzü.
Çocuklar olmadan neşe mi olur?
Martılar olmadan vapur.

Ya peki,

Sen olmadan ben olur mu?
Nefes almadan yaşamak gibi..
Kaç saniye dayanılır ki?
Kaç ömür uçar gider son nefesini harcayıp?

Bence

Adalar denizde dursun.
Yıldızlar kalsın gökyüzünde.
Çocuklar hep gülsün evlerde ve
Martılar hep uçsun vapur peşlerinde.

Sende hep benimle ol.
Çünkü biri olmadan diğeri manasız kalıyor hayatta.
Beni manasız bırakma..

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Galip ve Daimi Mağlup

Selamun Aleyküm,

Yaratılmışların en üstününe, yani kendini bir şey zannedemeyen insanoğluna bir yazıyla daha karışmak istedim. Günümüz hastalıklarından "namazsızlık" ve "ben nefsimi yenemiyorum" üzerinde durmaya çalışacağım.

Namazsızlık, bilimsel adı ile İslamofobi(gerçek manasını biliyorum bu bir dalı diyebiliriz), günümüz gençlerinin tutulduğu en yaygın hastalık. İçte var olan namaz kılma isteğini fiilen gerçekleştirememek ve bu gerçekleştirememekten ara ara ve ya sıklıkla rahatsızlık duyma diyerek tanı koyabiliriz. Namazını kılmıyor diye kimseye bir söz söyleyemesem de namazını kılamıyor diye söyleyecek bir kaç sözüm var.

Öncelikle insanın namaza neden ihtiyaç duyduğuna değinmek istiyorum.

Namaz kul ile Rab'bin, Yaratılan ile Yaratıcının, Hiç ile Hep'in yakınlaştığı bir manevi buluşma. " Secde et ve Yaklaş" buyuran Rab'bimize yakınlaşmamız her vakitte bir derece daha artıyor. Bu yakınlık secde kısmına geldiği vakit " Secde müminin Miracıdır" kıvamına eriyor ve Allah'ın karşısına çıkmış bulunuyoruz. Kul Rab'be muhtaç. "Ayakkabı bağımızı bile Allah'tan isterdik" diyen Ashab-ı Kiram'dan, muhtaç olduğu vakit el açmaya gafil bir ümmete dönüşüm namazsızlık sebebiyle olmuştur. Namazın tadını "Ayakta dur, rukû et, secde et şeklinde almaya çalışan şahıslar için " Yazık öyle namaz kılanlara" buyrulmuş ve namazı aslen nefsimize kıldırmamız gerektiği apaçık ortaya serilmiştir. Bunların haricinde, ölüm kapıyı çaldığı vakit ve sorgu başladığı vakit " Gençliğini nerede harcadın" " Namazını kıldın mı?" soruları geldiğinde " Ben istedim ama nefsim izin vermedi" demek pek yardımcı olmayacaktır haberiniz olsun. Karman çorman yazımdan ana sebepler çıkarırsam. Namaz;
1- Kul ile Rab'bi yaklaştırır.
2- Dua'ya alıştırır.
3- Nefsi evcilleştirir.
4- Uyandığımız vakit korku yerine cennet bahçelerini görmemizi sağlar.

Bize sunulan 24 saatlik zaman diliminde taş çatlasa 45 dakikayı "zorunlu" olduğu halde ayıramıyorsak bunun nefis savaşıyla bir ilgisi yoktur. Namazını kılarsın, namaz dışında nefsinle savaşırsın. Çünkü namaza boyun eğmeyen nefisle savaş yapılmıyordur. Zaten galip belli iken savaşa savaş diyemeyiz.

Yalan, iftira, zina, boş vakit harcama, faiz, Allah'tan gafil kalma, gıybet, cimrilik gibi konularda nefisle savaş ölünceye dek sürecektir. Bu konular dışında olan zorunlu ibadetleri yapmama kişinin kendini benim nefsim ağır basıyor yalanıyla kandırıp al nefsim bu beden senin istediğin gibi oyna demesidir. Söylenen şeylerin ağırlığı yazarken bile çok gelirken bizim bu nefisle bırakın cenneti ilk sorgudan geçmemiz bile mucize gerektirir. Bu sebepten dolayı " Bu dünya yalan, Asıl dünya Ahiret." hadisini her an kalbimize ve aklımıza kazıyalım. Nefsinin kuklası olup gaflet peşinde bir ömür dediğimiz sonu belli olmayan kısa vaktimizi boşa harcamayalım. Allah'ın bizden razı olması için çalışmak, gönlümüzü O'na sabit tutmak ve teslim olmak şartıyla bir ömür sürdürelim İnşaAllah.

Allah bizleri nefsine karşı her daim galip olanlardan eylesin. Amin.