27 Eylül 2013 Cuma

Bir Dost Sohbeti..

Arkadaşla sohbet ediyoruz. Bir kıza tutulmuş diyebiliriz. Normalde “Odun” kategorisine koyduğumuz bu can dostum bahaneleri ve daha neleri bir kenara koyup kıza kaptırmış gönlünü. Bana aşık mıyım ben diye bir soru yöneltti. Aşkın tadını zerrece almış birine aşk sorulmaz ya kendi lisanımın yettiği kelimelerin yetmediği bir şekilde anlatmaya çalıştım ona.
-Ayağına taş değse içim acıyor hakim olamıyorum kıyamıyorum O’na dedi.

-Dünyama hoş geldin en azından daha başlangıçtasın aşkı bulursan ne alâ dedim.

-Patladım dimi ben kardeşim kütüklüğe elveda diyorum artık dedi.

-“Gerçekten aşksa öyle ama tutulduysan gelir geçer. Zaman gösterecek gerçekten ne hissettiğini. Herkes yaşadığını Aşk sanar. Herkes aşkı buldum der egolarının tutulduğuna. Baktığında kalbin durup ruhun atmıyorsa daha hazır değilsindir.
Aşk kendi kendini bıçaklamak o yaraya tuz basmak ve çığlık atacakken susmaktır. Çünkü bir sen anlarsın, yaşarsın ve anlatmak istesen de anlatamazsın.” Dedim.

-Boşuna böyle aşkın ızdırabını demiyorlar be kardeşim dedi.

-Güldüm..
Onlar aşık değil ki. Aşık aşktan şikayetçi olmaz elimden gitmesin diye sesini çıkarmaz. Birine aşık olmuyorsun ki, o hal seni Aşık eden. O kişi seni bu hale sokuyor. Maşuk aşkı sana katana denir.  

-Doğru diyorsun. Ben normalde iş çıkışı yorgunluktan eve koşup yatağa atardım kendimi, söz konusu o olunca sınır tanımıyorum valla ölsem de yanına gidiyorum.

-Fedakarlık aşka adım atmanın ilk kuralıdır. Aşık kendinden feragat edip O’nun yoluna girmedikçe boşa kürek çeker. Öyle olmasa benim burada işim ne dedim.


Aşk dediğimiz aslında Rahmani değil mi sanki. Yaradana yansıtamadığımız yaradılana yansıyor gönülden. Onda O’nu bulabilmek olay. Seni O’na götürecek olanı bulabilmekte. Her halimize şükür. Biz daha aşık dahi olamayız ama Aşk kapısını bir kere çalana kapı kapanmaz o durduğu vakit. Ben O’na yalvardım da Seni gönderdi bana. Duam, Ebediyetim, Evvelim..


Aşıklar ölmezler doğarlar unutmamak gerekir. Sınırlı ve duvarlarla kapanmış bir dünyadan sınırsızlığa, sonsuz birlikteliğe doğarlar.


Uyandığım vakit seninle sonsuza doğmaya Sevgilim.. 

19 Eylül 2013 Perşembe

Gel biraz çocuk olalım

Gel biraz çocuk olalım
Saf olalım bazı şeylere
Hayatın çirkinliklerini görmeyelim 1 güncük.
Kötü insan olduğunu bilmeyelim
Sevdiklerimizden yediğimiz kazıkları unutalım
Hayatın yükünü atalım 1 günlük.
Çocuk olalım tüm benliğiyle işte.
Bir birimizi görelim çok sevelim
Çocukken olduğu gibi utana sıkıla söyleyelim.
Sonra yanaklarımız kızarsın her zaman olduğu gibi.
Belki gün içinde bir yerden inerken elini tutarım yardım etmek için gülümseriz muzurca.
Sütümüzü içmeden yatmayalım, ablalarımıza anlatalım aşkımızı.
Tek derdimiz bir birimizle daha çok zaman geçirebilmek olsun.
Tek düşüncemiz Ben O'nu çok seviyorum olsun.
Ve o 1 gün 1 ömür olsun.
Aşıklar Kör olurlar, Özlem içinde yanarlar.
Aşıklar Aşkı sever
Aşka düşer ve düştükçe düşmek ister.
İşte Onu istiyorum bende
Nasıl her gün daha çok seviyorsam Seni
Her gün daha çok düşmek istiyorum.
Damarlarındaki kanda gezinmek istiyorum.
Aklının tümünde
Ben nasıl seni düşünerek nefes alıyorsam.
Sende şükrüne kat istiyorum.
Çocuk gibi olalım istiyorum yani.
Bir birini seven 2 çocuk.
Hiç büyümeyelim sevgilim,
Ya da büyüyelim
ve Bir birimizi hep çok sevelim.
Seni çok Sevenin
Senin için yananın,
Güneşine buhar olup kavuşan Kardan Adamın..


14 Eylül 2013 Cumartesi

Sen, Ben, Bir gün..

Aşkları ulu ortaya sermek olmaz. Aşk kalpte yaşanır, Maşuğa anlatılır sadece. Dil dönmez zaten anlatmaya, aşk dediğin kimse o hisseder yalnız ve o anlar. Fakat 2 kelime var ki sihrine inanıyorum. İnsan aşıksa dilinden düşürmek istemediği 2 kelime. Sürekli söyledikçe değerlenen, söyledikçe artan 2 kelime. "Seni Seviyorum". Nasıl bir şey ki bu aşık kendini tutmak zorunda hissediyor kendini. Yetiyor anlatmaya her şeyi ama aslında hissettiklerinin milyonda biri oluyor. Söylerken gözler gülüyor, fısıldanıyor belki. Sadece dil söylemiyor sevdiğini tabii. Gözler de konuşur, eller de. Ne kadar çok sevdiğini anlatmaya yetmez ama çocukken yapardık ya en büyük alan 2 kolumuzu açtığımızda ki kadardı işte aşığın dilinde Seni Seviyorum o kadar büyük. Dünyaları kucaklayabileceği kadar. Zaten herkese denmez, kimseye denmez hatta. Yüreğinin içinde hissetmelisin. Ben bu kızı seviyorum. Ben bunun için ölürüm demelisin. Ölmelisin, yanmalısın, pişmelisin. Seviyorum demek için bir süreçten geçmelisin.

Manâsını bilerek kullanan azdır. Ulu orta her arkadaşına diyenler mesela ve ya 3 günlük aşk adını koydukları hoşlantıcıklarına her dakika söyleyenler vardır. Yıllar geçse de aslında sevemeyip zorla seviyorum diyenler de var ortalıkta. Sevdiğini sanan ne çok var bir bilinse.

Sırdır bu açıklanmaz zaten anlatsam da anlaşılmaz ama ucundan sevgiden bahsetmek istiyorum. O'na Ait her şey beni ilgilendirir. O ve Ben varız dünyada gerisi sadece var. Eğer sevgili beni Allah'ı anmaya davet ediyorsa sadece benim sevgim yoktur O'nda derim bir daha severim, bir daha ve bir daha. Ondan zaten ben çok ama çok.. Kıskancım ki haklıyım. Bir zerresini bile paylaşamayacak kadar cimri olan ben hazinemin kimse tarafından rahatsız edilmesini istemiyorum. Meraklıyım da. Çocuk gibi meraklıyım hem de. Kaldırımda yürüyorum dese hangi kaldırım bende yürümek istiyorum orada diye ısrar edebilecek kadar. O'nun yaşadığı, nefes aldığı, adım attığı her yeri görmeyi deliler gibi isteyecek kadar meraklıyım.

 Beni bırakıp da Aşk'a dönecek olursam, aşk Sabır, Saygı ve Sır ister. Sırrı sabırla saklayabilen aşkın olgunluğuna iyice erişir. Aşk onu sarar sarmalar. Sevilene saygı duyan da karşılığında sevgi görür. Karşındakini senin kafanın içindeki gibi değil de olduğu gibi görmek en önemli olaydır zaten sevgide. Seviyorum demek ne kadar zorsa bu da o derece zordur.

Seni Seviyorum Papatyam. Bu kadar net, bu kadar gerçek, bu kadar saydam açıklıyorum işte. Seni seviyorum, seveceğim ve bir gün bunu açıp okumaya başlayacağız. Gülümsemeni görüp bir daha söyleyeceğim yüzüne, bir daha, bir daha.

12 Eylül 2013 Perşembe

İnsanlık Kalbi Terk etti, Aşk direniyor.

Cahildim dünyanın rengine kandım, hayale aldandım boşuna yandım. Seni ilelebet benimsin sandım, ölürüm sevdiğim zehirim sensin.Ölüm sen oldun, ahirim sensin.

Çok eski değil bu şarkı ama içinde çok eski duygular var. Şu aralar nasıl insana az rastlanıyorsa, duyguya da az rastlanır oldu çünkü. Nerede o sevdalar deniyor artık. Sanki insanların kalbi sökülüp attı. Düşmanına bile yardım eden bir milletten, insan olan bir milletten, dostuna yardım etse suç gibi gösterilen bir millete, topluma dönüştük kaldık. İslamafobinin verdiği bir zorluk var toplumda. O pis ağızlara aldıkları "Şeriat" in nefislerine verdiği korku var toplumda. Allah'tan korkmayı yanlış anlamış bir topluluk var.

 Burada hayatını kaybeden bir dost öldü mü gönül yanıyor, kavruluyor. Mısır, Suriye demeyeceğim artık. Bir Müslüman kardeşimiz değil binlercesi katledildiğinde yakamıyoruz gönlümüzü. O yavru, "Esma" şehit olduğunda yanamadı kendi canımız kadar. Toplumun sağ tarafı bu kadar kayıtsız kalırsa solunun bu kadar acımasız olması içten değil. Nerede o eski insanlık gerçekten? Niye bu denli köreldi kalpler. Bir gün değil her gün insanlar ölürken niye 1 2 ülkenin ağzına bakılıyor da insanlık sürekli bir ayaklanma yaşayamıyor? Elimizden giden aslında elimizde tek olan farkında değiliz. Farkına varmadan göçüp gidiyoruz. "Anlamaz mısınız? Düşünmez misiniz? Görmez misiniz?" diye buyuruyor Rab'bimiz. Anlamıyoruz, düşünmüyoruz, görmüyoruz gerektiği gibi.

Bu büyük bir zulüm insanlık adına ama şuna da değinmek istiyorum. Sevda da kalmadı eskilerdeki gibi. Olana da inanılmaz oldu. Olanda yıpranıp uçup gider oldu. Kalpler nasıl köreldi ise insanlık nasıl kaybediyorsa, aşkta sadece gerçek sahiplerinde bulunuyor. Kaç kişi kaldı ki aşkının peşinden durmadan giden? Onu sevdiği bile durduramayan kaç kişi kaldı? Kim yılmadı bir sevda karşısında? Nerede o zamanında çok seviyorum diyen insanlık? Nerede Edeb? Nerede Sevdam yanmasın diye korkudan yarini koklayamayan bile yarenler?
Bir birine saygı gösteren, her hareketiyle, fikriyle, sözüyle sabit kalabilenler nerede? Bir bakışına can vermeye sevdalı olanlar nerede? Çok mu zaman geçti? 1000 yıl mı oldu o aşklar her yerdeyken? Şimdi niye toplumda biri böyle sevince herkes aptal gözüyle bakar oldu? İnsan Aşkı daha yaratılanda bulamadan Yaradan'a nasıl verecek gönlünü? Önce İnsani sonra Rahmani değil mi Aşk? Peygamber(S.a.V) nasıl davranırdı eşine bilmiyor mu bu Müslümanlar? Biliyorsa neden acımasızca terkedilip, oynanıp bırakılanlar var? Nasıl verilecek o hesaplar? Bundan 100 yıl sonra bizden sonra Aşk taşıyan çocuklar olacak mı? Bir birini sevip evlenenler? Papatyasına bir damla su olmak için ömrünü verebilenler?

İnşallah Aşk Az ve Öz kalır ama Her gönle sığar.