26 Mayıs 2013 Pazar

En Güzelden gelen En güzel imtahan

Nereden çıktın gece gece
Hadi gündüz vakti güneş doğdu mu açıyorsun kapılarını da
Bari eğleniyorum derken rahat bırak beni
Bir kelime ediyor Sahneden biri
Sevgilim gibi,
Herşeyim gibi,
Sensiz olmaz gibi.
Sen hemen Akıl odalarımın hepsinden fırlıyorsun
İşte O benim der gibi.
Tam arkadaşımı teselli edeyim diyorum.
Kendimi sorgulatıyorsun.
Kimseye unutursun diyemiyorum.
Kimseyi teselli edecek bir yanım yok çünkü ben teselli olamıyorum.
Bazen sana ihanet edecek gibi oluyorum başka bir yüze bakayım diyorum
Bakamıyorum çünkü hemen aklıma sen geliyorsun
Bir tanemin gözleri yok ki onda diyorum
Yazık O'nu benim gibi göremiyorlar diyorum
Yazık..
Cenneti göremiyorlar.
Öyle bir bağlıyım ki sana nerede nasıl olduğunu bilemeden
Gözlerim dolduğunda yüzümü çıkarıp sımsıkı sarılıyorum Sevdiğim.
Sonra Yine bir Şarkı sözü geçiyoryüreğimden
En son anımda bile söylemeliyim sevdiğimi diye
Tutamıyorum kendimi
Tutamadım yüreğimi Papatya.
Sana üzülüyorum, kendime üzülüyorum, bize üzülüyorum.
Herkesin derdi kendine büyük ya işte
Senin derdin sana benim ki bana.
Seni karşıma alıp konuşamadan gitmekten korkuyorum.
Gittiğinde sonradan pişman olmandan
Pişman olduğunda ise bunu kabul edememenden korkuyorum.
Çok düşünüyorum çok..

Mesela şimdi konserden geldim, belki 6 saattir ayaktayım ama bunu yazmasam uyuyabilir miydim bilmiyorum. Ne güzel bir imtahansın be Papatyam.
En güzelden gelen En güzel imtahansın.

17 Mayıs 2013 Cuma

Kelimelerimi evde bıraktım

Tam 2 haftayı doldurduk yarım ay,14 gün, 336 saat 20160 dakika. En azından  yarısı sadece kendimi susturmakla geçti. Diğer yarısı da dua etmekle galiba. Ne garip geliyor bana bir bilsen. Mesela önceden sen yoktun derdim ki kendime, daha zamanı gelmedi, hayırlı olduğu vakit bam diye çıkacak karşına beklediğine değecek. Şimdi kendime, karşına çıktı gördün beklediğine değeceğini biliyorsun bekle diyorum. Öyle işte..

Sana ait olmadığına inandığım sözler var. Senin olmayan düşünceler var kafamın içinde. Senin söylediğin ama bu sen değilsin diyebildiğim şeyler. Bunlar kırdı aslında ama hemen sarıyor bir bakışının fotoğrafı, bir hatıra tüm yaraları.

 Öyle de garip öyle de deliyim işte. Zaten sen beni öyle tanıdın normal yüzümü hiç gösteremedim sana. Hep bir deli, belki ayakları yere basmayan ama kim diyebilir bana bir insanın en çok istediği şeye bir adım yaklaşması onu mutluluktan uçurmaz diye. Diyebilir misin bana ben seni mutlu etmiyorum diye. Diyebilir misin bir gün hatta bir an bile senin için hayırsız olanım ben diye. Ne sen bilebilirdin bunu ne de ben. Koca bir kalabalıkta bir çanta, sonsuz olan internette bir fotoğraf bilebilir bunu. Sadece sen olduğun zaman çıkan neşeli şarkılar anlatır, uykusuz bakışların içinde ki parıltılar gösterir farkımızı. Sen olmadığın vakit bu gece de böyle bir şey çıktı işte http://picosong.com/FJgA/

Etrafına bak hatta dizilere bak, şarkılara bak, anlatılan hikayelere bak bizden bir parça var hepsinde ben görebiliyorum. Her izlediğim filmde, dizide, her dinlediğim şarkıda senden bir parça çıkıyor karşıma. Sorun beklemek değil Papatya. Sorun kelimelerde. Sorun susmayan bir zihinde, çok özleyen bir kalpte, aranan gözlerde, gizli kalmış cümlelerde.

Hadi bana de yarın şu saatte şuraya gel seni bekleyeceğim diye. Gelirim, susarım. Çekinirim bilirsin, sen de çekinirsin benden bunu da ben bilirim. Güvenmediğini söylüyorsun ya söz silahsız geleceğim. Kelimelerimi evde bırakacağım. Sadece bakmak istiyorum sana çünkü bakışlarım yetecek sana bana dair olanları anlatmaya, gece yattığında yatağa, susacak geri kalan ne varsa ben olacağım aklında. Ya sen bunları yaşamak istemiyorsun ya ben sadece koskoca bir yanlıştan ibaretim. Zaman bu satırlarda ne olduğunu hatırlatacak bize. Sen ve Ben yerine Biz olduğumuz günde.

14 Mayıs 2013 Salı

Giden mi Yanar Kalan mı?



Aşkın imkansızı makbul bu diyarlarda. En güzeli en zor olanıdır derler ya o misal işte. Ne kadar zor ulaşırsan tadını öyle çıkarırsın, öyle doyamazsın. Bir martıyla balık düşün. Ne yapabilirler ki kader onları o hayat şartlarıyla olmaya zorladıysa. Balık martıyı görmek için kafasını birkaç saniyeliğine su üstüne çıkarırmış. O havada süzülürken mest olur, sonunda aşk o minik yüreğini gelir bulur. Martı habersiz ama nereye gitse balık gidebildiği kadar peşinde. Nefesini tuta tuta uzun bir süre o gökleri yırtan mükemmel varlığa hayranlıkla bakmış balık. Sonunda martı fark eder balığı üzerine doğru inişe geçer balık sonunda beni fark etti yanıma geliyor derken kendini martının midesinde bulur. İşte aşk burada devreye giriyor. Artık balık da uçuyor hem de sevdiğiyle beraber. Sevdiğinin bundan haberi yok ama o sadece hayatını tehlikeye atmadı, bir karar verdi. Ya onunla olurum ya da bir şekilde elveda derim bu hayata. İşte aşk oyununda bazılarımız balık oluyor, bazılarımız martı. Yani kimileri anlamıyor ne kadar sevildiğini bodoslama mahvediyor bir hayatı, kimileri de hayatımı O mahvedecek ise tamam diyerek sineye çekiyor yaşadıklarını. Aşık karşı koyar mı sevdiğinin yaptığına. Ne demişler zehri şeker, şekeri zehir yapar sevdiğimin bir sözü. Balığa aciz diyebilirsiniz, hatta genelde salak denir değil mi? Peki kaçımız kararımızı verip gerçeklere sarılabiliyoruz her şeyi bir kenara atarak.



Ne yakınlaşabiliyoruz, ne uzaklaşabiliyoruz. İki kelimenin dudaktan çıkması bile bir ömür sürüyor bazen. Hiçbir karar veremeden, başlamadan biten yüzlerce hikaye var. Bu mu güzel yoksa balık gibi aşka sefere çıkıp dönmeyeceğini ama ölmeyeceğini de bilmek mi? En azından gönlün cesaret edebildiği için yaşayacak her daim. En azından keşkelerin olmayacak, seviyorum dediğin kişinin gözüne baktığında başka bir silueti görmeyeceksin.
Martı yönünden bakalım bir de. Belki ne kadar sevildiğini bilse o da dalacaktı denize. Balığın elinden bir şey gelmezdi ama görmek isteseydi görebilirdi o şaşkın bakışların kendisine nasıl baktığını. Belki görmek istemedi sadece kolaya kaçmak için belki de başka biri vardı gönlünde. Burada yine balığın yanışı var işte, ya başkasını seviyor ya da beni sevmiyor diyordu balık.Bizde kalbinde kesin biri var deriz. Bana bir şans verse onu çok mutlu ederim diyerek kendimizi kandırırız. Asıl mutluluğa gözlerimizi kapatıyoruz canımız acımasın diye. Asıl mutluluk yanmakta, kavuşmayı beklemekte, O’nu görüp kalbimizin suyunu gözlerimizden akıtmakta. Çünkü kendi kendinesin, inanabileceğin hikayeler kurabilirsin kendine ama eğer gider martıya baş gösterirsen sonun ya bir ömür sindirememek üzere bir avlanma ya da imkansıza başlayıp imkansız kalma olacaktır. Kararı “Aşık” verecek. Çünkü “Aşık” statüsüne erişmek de kolay değil bunca sahte oyun sürerken. Ya vazgeçmem sonu ne olursa olsun diyecek ya da ömrünü unutamadığı bir çift gözle sürdürecek. Gidip yanmak mı? Kalıp yanmak mı?





12 Mayıs 2013 Pazar

Pek sevmediğiniz, pek çok seven kişi'den

Yine ben. Pek sevmediğiniz, pek çok seven kişi. Ne mutluluk kelimeleri dökülür bugün yüreğimden ne de hüzün. Duygular sakince dökülüyor zihnime oradan parmağıma ve oradan senin gözlerine. Yüreğimden gözlerine bir yansımaya şahit oluyorsun şuan. Bak titriyor ışığım görüyor musun? Sen gidiyorsun, ben korkuyorum. Sen gidiyorsun, ben bitiyorum. Sen gidiyorsun, ben gülümsüyorum. Ben dediğimiz kişiye şuan ulaşılamıyor anlayacağın. Melankolik ve ya üzgün değilim ama öyle garip hissediyorum ki. Zaten gideceğini biliyordum ama bir tarihe bırakmamıştım bunu. Sen havaalanında sağına soluna baka baka yürü, benim gözlerimi göremeyeceksin. Seni rahatsız etmeden uzaktan elveda mı yapacağım bu seferlik. Suskunluğumu koruyacağım gözlerine karşı. Benim sustuklarımı sen anlarsın nasıl olsa. Bir kere baktın içeri, tanırsın.

 Senin mutluluğunla mutlu oluyorum işte. Kavuşuyorsun tekrar sevdiklerinle, mutlu olduğun yer orası ise eğer gerçekten mutlu oluyorum. Bir söz daha verdim bekleyeceğime dair. Seni beklemekten güzel tek şey sana kavuşmak olur. Cennete el ele girmek dileğiyle..

Papatya

Bir gecelik daha rüyama düş.
Bir düş ki sen ol, kokunla, bakışlarınla herşey.
Öylece kal seni aklıma kazımama izin ver
Sonra uyanmama izin ver ve kalktığım da yanımda ol.
Güzel gözlerin kapalı, bilmem ki hangi rüyadasın.
O masum duruşunu bıraksınlar bir ömür izleyeyim.
Bir ömrü sığdırabilirim bir saniyeye
"Sen" dediğim vakit bir ömrü izah etmiş oluyorum işte.
Kokun sinmiş saçlarıma, ayağa kalkamıyorum sarhoş gibiyim.
Kahvaltıyı hazırlayıp hemen yine geleceğim yanına prensesim.
Sessizce görevimi tamamladım, sıra seni uyandırmakta.
Aç gözlerini Papatyam, Güneşim doğ hadi gönlüme.
Uğruna herşeyi feda edebileceğim bir çift göz açıl bakalım.
Günaydın Prensesim, kahvaltımız hazır.
İşte böyle düş rüyalarıma, böylesine kalıcı ol, böylesine huzurlu.
Bekliyorum..

3 Mayıs 2013 Cuma

Şuan ne düşünüyorsun?

Size bir hikaye anlatıyım tüm gerçekçiliğiyle. Hadi en doğru dediklerimizi bile sorgulayalım. Okuduktan sonra bir geri bakalım neler yapmışız bakalım.

Boş ver sen beni ben hatırlarım öyle geçmişi sonra ufak bir tebessümle terk ederim hatıraları ya da oldukları yere bırakırım ara ara bakmak için. Yutkunuyorum senin her anına, tam boşluğumu dolduran bir sıcaklık oluşuyor, kısıyorum gözlerimi sonra "şşş geçti" diyorum. Kendi kendimi teselli ediyorum anlayacağın. Sana "kal" dememe engel bir inancım var benim, teselli olmama sebep, tam salacakken kendimi dimdik ayakta durmama sebep bir şey bu. İçimde bir kalp var, kimileri kırıldı, çalındı dese de hep orada duran ve hep asıl amacını tam manasıyla yerine getiren. Bazen hüzün çöküyor ama kalbime değil gönlüme. Hemen yutuyorum hüznü "Allah sabredenlerle beraberdir" diyorum kendime. Bazen ağır geliyor senin uzaklığın "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyorum. Sonra söylediğin şarkı çalıyor elim gittiğinde, susuyorum, dünya susuyor, kalp atışlarımı dinlendiriyor sesin. Bitiyor ama ben de bitiyorum. Bir haftadır sadece saatlerce oyun oynuyorum, dizi izliyorum aklımı tutacak ne varsa onu yapıyorum ve sonuç ne? Yatağa yorgun bir şekilde yat O'na sarılır gibi kapat gözlerini uyu ve rüyana gelmesini bekle. Biliyor musun geleceğini bildiğim için gidişin canımı yakmadı. Seninle yüz yüze konuşmamak da canımı yakan şey değildi. Benim canımı yakan en açık ve dürüst olduğum insanın Rahatsız etme demesiydi. Nasıl sızladı biliyor musun anca gelip elinle dindirebilirsin yanışını. Öyle yüzsüz oldum ki gururu falan da bir kenara bıraktım. Her davranışımı sorguladım, deliyim tamam kabul normal her hangi birinden farklı olduğum söylenebilir. Belki bir masal karakteri belki tarihi bir karakter gibiyim ama dışarıdakiler hep aynı kalıp diye onlara normal diyerek ben garip olamam ya. Bence ben normalim onlar garip. Sevmeyi bilmiyorlar, güvenmeyi, kime güveneceklerini bilmiyorlar, içlerinden geldiği gibi yaşamayı, onların sahip olduğu kısacık zamanı nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar, kimden ne istemeleri gerektiğini, kime şükretmeleri gerektiğini, kime sırtlarını dayamaları gerektiğini, olayların kimin istediği şekilde geliştiğini bilmiyorlar. Sonra ben garip oluyorum, soğukkanlı, duygusuz ya da fazla duygulu. Romantik miydi içimizden gelen şeylere sevgimizi aktarıp karşı tarafa sunduğumuz şeyin kısaltması ve ya hayatın yapmacıklıklarından kaçış ve biraz maskeyi kenara koymanın adı melankoli miydi? Benim sevgim miydi fazla gelen ve ya seninki mi azdı? Neye göre ki. Belki ben senin ufacık sevgine bir ömrü sığdırabilirim ya da sana bin yıllık bir sevgi versem dolduramam gönlünü. Niye sınırlarımız var başkalarının koyduğu, niye aşık olmak zorunda 2 insan birbirine ve neden aşklarının bittiğini bile itiraf edemeyen 2 yabancı haline gelir ilişki dediğimiz yalan 2 leminde. Çok mu gerçek geldim. Birbirinin arkasından atıp tutan yüz yüze Leyla ve mecnun olan kaç kişi tanıyoruz. Bir yıl öncesine kadar birbirine sırılsıklam aşık olan ama o yıl ne değiştiyse nefretle biten bir aşk hikayesinin kaç farklı versiyonu anlatılabilir? Sana bir şey söyliyim mi yalan yaşantılardan sıkıldım. İçimden ne gelirse onu yapacağım. Çok gelsin sana hatta bık benden öyle ki bu çocuk niye beni bu kadar seviyor de neden her buluşmaya elinde bir tanecik papatyayla geliyor neden her şeyi saklıyor neden her yere ait bir anı biriktiriyor de. Garip geleyim sana bir ömür. Bir ömür çözeme beni. Hayatının en önemli gizemi olayım. Yeter ki sıradan, yapmacık, yalan, sonu olan bir şeye dönüşmeyelim. Senden tek istediğim duyguların, düşüncelerin ama en önemlisi O An ne düşündüğün. Şuan ne düşünüyorsun?

Bir gün Manalı olacak bu yazı..

Rüyadan uyandık çok şükür.
Şimdi verdiğim kararların, yaptığım hareketlerin hesabını verme zamanı.
İçim biraz buruk ama olsun Yar'dan ayrı düşsem de asıl Aşk'ın sahibine kavuştum.
Ah be kuzum sana tembih etmiştim ağlamak yok zaman çabuk geçer gelirsin yanıma diye.
Uydun mu sözüne, Bekliyor musun benim seni beklediğim gibi kavuşma gününü.
Beni sorma, buruğum biraz,
Elveda diyemediğim dostlarım var,
Haftaya görüşürüz dediğim mahalle esnafı,
İşim çıkıp haftaya kılarım dediğim bir Cuma'm var,
Bu yaz seninle çok eğleneceğiz dediğim bir eş,
Ömür uzun kılarım dediğim kaza namazlarım,
İki ramazan önceden kalma üç gün orucum var tutamadığım,
Çocuklarım var hayalini kurduğum ama ulaşamadığım,
Seneye alacağım bir terfi,
Aldığım vakit O'nu yemeğe çıkaracağım bir prim vardı.
Ne çok hayal kurmuşum. Ne çok..
Ne çok plan yapmışım geleceğe dair.
Ne çok geçmişe takılmışım da Ânı kaçırmışım.
Amma isteğim varmış dünya'ya dair,
Amma borcum varmış ahirete ait,
Ne çok sevmişim O'nu hem dünyaya hem ahirete dahil edip.
Emr-i İlahi bu kuzum kapanınca gözler uyanıyorsun.
Yaradan öyle güzel yaratmış ki düzeni,
Uyudu diyorlar sonsuz bir uykuya,
Asıl sonsuzluğa uyanıyorsun.
Buruğum işte,
Sana biraz daha sarılamadığım,
Bir kere daha göğsüme bastırıp koklayamadığım için.
Gözlerine dalıp dalıp burnunu burnuma yasladığımda adını sayıklayamadığım için
Buruğum biraz.
Ama olsun..
Biz hep demedik mi Cennet bahçelerinde el ele gezeceğimiz günlere diye.
Demedik mi Rab'bim dünyanda ayırmadığın gibi ahirette de beraber kıl diye.
Her seher vaktinde gözyaşı dökmedik mi Nar-ı Cehennem'den uzak duralım diye.
Olsun kuzum olsun.
Sana hiç gitmem demiştim de bunu hesaba katmamıştım onu söylerken.
Gidebilirmişim, herkes gider kuzum unutma.
Herkes Bir Gün Gider...
Önemli olan Geriye dönüp baktığında keşke dememek.
Yap ne yapmak istiyorsan İlah-i Emr-i sayarak.
Zamanın varsa düşün,
Zamanın varsa ertele,
Zamanın olduğunu düşünüyorsan "Bekle"
Say nefesini ve şükret sana bir nefes daha verene...