26 Şubat 2013 Salı

Zümrüd-ü Anka

Resimlerine baktım tekrar tekrar...

Kalbimin baskısına dayanamadı gözlerim sıktı suyunu.

Kollarım sırılsıklam, dudaklarımda yaşlarımın tuzu.

Sokaklara bakıyorum dalgın dalgın,

Dolunay vuruyordu yüzüme ittim elimle git başkasını aydınlat dercesine,

Benim Güneş'im de, Ay'ım da var, git olmayanlara ulaş.

2 kelimenin ağırlığı kalbe fazla geliyor bir süre sonra özlem ağır basıyor.

Haddimden fazla özlüyorum seni, Kalbimin büyüklüğünden fazla.

Seni sarıyorum ruhuma sonra yakıyorum en derininden keyifle çekiyorum içime

Yanıyorum, yanmak yetmiyor ki

Kül, Kül dökülüyorum sana beni anla diye, inan diye.

İnan ki küllerimden doğabileyim Zümrüd-ü Anka misali.

İnan ki geleyim yollarındaki tüm engelleri aşıp senin kapına

Ellerimi açmaya yüzüm olsun Rab'bime.


Ve ellefe beyne kulubihim,lev enfakte ma fil erdi cemiam ma ellefte beyne kulubihim ve lakinnellahe ellefe beynehum innehu azizun hakîm.

(Ve kalblerinin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalblerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını sevgi ile birleştirdi. Çünkü Allah her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.) 

Kalpleri birbirine ısındıran ancak Allah'tır.

Ondan her daim duam Allah'ım Seni Bana Nasip etsin.


Nefesimi Sayıyorum Papatyam

Sensiz geçenlerin hesabını soruyorum kendime

Gün Gün Seviyorum Seni

Yeni açmış bir gül gibi, Yeni doğan güneş gibi, alışveriş merkezinde kaybolmuş çocuk misali korkarak, sığınarak Rab'bime.

Bul beni Papatyam, Sakla kendine ki kimseler çalamasın Bizi.

Sadece Biz olsun Dünya.

Sadece Biz.


25 Şubat 2013 Pazartesi

En layık olana En layık şekilde..

Merhaba papatyam. Konuya hemencecik girecek olursam bugün seninle gün boyunca konuşmadığım günü anlatacağım. Çok saçma gelebilir kulağa ama enteresan anıları var. İnsan yaradılış olarak nefsi yönden kıskanç yaratılmıştır. Dozu önemlidir fakat böyleyiz. Sen benimle konuşmadığın vakit aklıma hemen kimle konuşuyor acaba, beni unuttu mu?, beni düşünmüyor gibi fikirler gelir mesela. Tabii bir bakışına yok olan düşünceler bunlar. Bu fotoğrafta o günden hatıra..

O gün sabahtan evden çıkıp akşam eve gelmiştim Papatyam. Sana yapacağım sürprizin planlarını yapıp, gerekenleri düşündüm, akıl danıştım, seni anlattım dinlemek isteyen herkese. İçime sığamıyordun ki şimdi ikimiz olduğumuz için, taşıyorsak birbirimize taşıyoruz bunun güzelliği var. Senin gözlerinde yıkanıyor tüm benliğim. Seni mutlu etmek için elimden geleni yapmaya çalışıyordum işte mutlu oldun mu daha sonraki yazımda belirteceğim. Hüzünlü olduğun vakitlerde bir kurtarıcı gibi çıkmak istiyorum karşına. Karanlığına dolunay gibi doğup yırtmak istiyorum gecelerini. O gün yazdığım bir şiir vardı yeni paylaşacağım seninle, yeni buldum.


Nûr'um, Güneşim, Papatyam..
Daha sevdamın bir tutamına şahit oldun.
Yüksek bir dağın tepesinden aşağıya bakıp gördüklerin sadece, görebildiklerin.
Dağın yüksekliğini indikçe anlarsın derinine, en el değmemiş ormanlarında kavrarsın değerini.
Üstündeki kara aldanmadan içinden geçen kaynak sularında bulursun kalbini, ferahlatır.
Bu dağın en tepesinden kopardım bir tane papatya ki en kıymetlisidir.
Sundum Güneşime.
Erittim karlarımı besledim papatyalarımı.
Buket buket sunuyorum gönül papatyalarımı kıymetlime, Güneşime, Nûr'uma..

Şimdilik bu kadar Papatyam. O günlerin üstüne ne güzel günler geçti, tek tek aklıma geldikçe yazacağım..

24 Şubat 2013 Pazar

Yeni Doğmuş Bebek

Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız, uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor. Güneş gibi doğdun gönlüme. Tebrizli Şems'in Mevlana'ya doğduğu gibi. Muhabbetle birbirlerine doymaları gibi, ayrılığın onları ayırmayacağını bildikleri gibi. Herkesi yok sayıp sadece birbirlerini görmeleri gibi. Manevi bir Aşk gibi doğdun.

Güneş ne kadar uzakta olsa seçim şansı olmadan himayesindeki herkesi ısıtır. Her şeyin varlığına bir sebepte O'dur nihayette. Buz gibi kalbime değdi ışınların işte ben erimek ile kalmadım buhar olup uçtum sana doğru.  Damla damla önce yere aktı duygularım, sonra göğe yükseldi birden bulutlarına kavuştu, sana kavuştu. O an anladım ki yere düşmeden göğe yükselemezsin, bitmeden öldüm diyemezsin, yanmadan kor olamazsın. Yandım ama sönmek için söylemiyorum bunu. Yanmış olmanın verdiği hazla söylüyorum. Ateşinin bana eriştiğinin habercisi bu yanma hissi. Ben senden gelen bir habere of der miyim Güneşim.

Güneş gibi doğdun, can verdin papatya bahçelerime. En zarif ve nadide Papatyam oldun. Nereden geldiğini anlamıyorum nasıl oldu ne bitti sonra bir şarkı çalıyor kafamda "Aşk Nedensiz Sevmekmiş". Nedensiz bir şekilde var oluşuna kaptırdım duygularımı. Bir daha çalmaz dediğim kapılar çalındı, ilk defa kelebekler var oldu bedenimin orta yerinde, her anının tadını çıkartmaya çalışıyorum. Çok güzelmiş insanın hayatında "Sen" olması.

Yetişemiyorum duygularıma seni anlatması için. Mutsuzluğunda secdeye kapanıyorum, bir daha sana uğramaması için. Mutlu ol diye aklıma gelen onlarca aptallıklardan seçemiyorum birini. Sana sorsam daha aptal duruma düşeceğim ama elimden bir şey gelmeyince duramıyorum yerimde. Çocukluğumun sebebi oluyorsun.

Sana nasıl davranacağımı çözemiyorum. Hani yeni doğmuş bir bebeği kucağına alırsın ya kafasını tutmaya korkarsın hafifçeciktir, ellerinde huzurla durur. Onun gibi oluyor ruh halim. Ondan saçmalayıp duruyorum işte hiç durmadan. Papatyamın tek yaprağı baş eğsin istemiyorum. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru kelimeleri kullanmak niyetiyle. Kendimi senin gözlerinde görebilmek niyetiyle..


23 Şubat 2013 Cumartesi

İtiraf Ediyorum

Kolaya kaçayım mı? Sana bir itirafta bulunayım mı?

Beni sadece düşündürüyorsun. Yazamadığım şeyleri içime atmıyorum yazıyorum işte. İnsanların Seni Seviyorum kalıplarından sıkılmışlığımı yazıyorum. Doğru kelimeyi ararken hep yanlış konuşmaktan sıkıldım mesela. Ne yazdıysam Sana alın üstüne diyememekten. Tanımıyorsun beni tanısan çok seversin klişesini söyleyememiş olmaktan mesela. İçime ata ata beklettiğim şeylerin beni kovalamasından falan mesela. Burası benim özgürlük alanım gibi her şeyi herkesle paylaştığım alan. Kimseye gidip kasten anlatmayacağım bir şeyi buraya rahatlıkla yazıyorum. Mesela Birine gidip Seni seviyorum denmemesi lazım, Aşığım veya. Özel olun biraz, kafa yorun madem seviyorsunuz o koskoca aşklarınızla dile getirin gerçek hislerinizi yıllar önce birinin türettiği bir kelimeye sığınmadan. Benim özelim Papatya mesela. Seni ilk gördüğümde benzettiğim şey narinlik timsali. Papatyam diye anıyorum seni. Sen duyuyor musun beni Papatyam. Anlatabiliyor muyum kendimi?

Senin Bilmecen..

Senin bilmecen içinde kayboldu fikrim
Sürekli farklı yöne taşınan fikirler sonunda kendi yöresini bulamadı
Var mı Yok mu Ben mi O mu
Araf denilen bilinmezlik çukurunda kaybettim düşüncelerimi
Ağır atıyorum adımlarımı, nazarlardan sakınırcasına
Bitmek bilmeyen Sana kavuşma arzumu hiçe sayıyorum
Ben dediğim her şey haykırırken Seni tüm dünyaya
Ben kendi kendime konuşuyorum çığlık atacakken susar gibi
Ağzımdan kaçan ufak haykırışlarda adını duyuruyorum sağırlara
Anlamıyorlar değerini
Körlere resimlerini gösteriyorum
Hepsi bakıp geçiyor sade bir gülümsemeyle
Ben mi görüyorum bir tek seni ve ya ben mi adını söyleyebiliyorum böyle yürekten
Bilmecelerinde takılı kalıyorum böyle işte.
Tam çözdüm derken çözüm yeni bir tanesini doğuruyor 
Her defasında yılmıyorum koşturuyorum atımı tüm engellemeye gelenlere
Kılıcımı çekip acımasızca doğruyorum sana gelmeme karşı olacakları
Seni sakınıyorum gönlümde, gözümde, dilimde
Kendim bile nazar değdirmemek için adını anmadan Maşallah diyorum
Ne güzel düşünmüşler de koymuşlar o güzel Adı
Ne güzel Yaratmış YaRab'bim Maşallah.
Her güzelliğin zorluğu vardır ya işte
Çözemedim Bilmecelerini
Olsun Zaman Katar yokluğuma devam ederim yoluma
Bilirim Gün gelir, Sabreden Kazanır Sonunda.

Seni Sana Anlattım

Bugün özel bir yazı yazıyorum. Bildiğim kelimelerin yetmediği bir şeyi tarif etmeye çalışacağım. Pek az kişinin gerçek manada erişebildiği bir duygu. Eriştiğin vakit peşinden ayrılmaman gereken bir duygu.Adını koymuyorum çünkü sınırlamak istemiyorum. Bir sınırı yok bu yaşanan şeyin.

Böyle birinin resmine baktığın vakit içinin garip bir şekilde titrediğini hissettin mi hiç. Gözlerinin dolduğunu, heyecan desem heyecan değil böyle sanki yüksek bir yerden atlarsın ya o tarz bir his. Sadece bir resim diyorum karşına alıp konuşmaktan bahsetmiyorum. Hiç Ondan bir kelime duydun diye dilin kuruyana kadar şükrettin mi O'nu sana gösterene. İçinin yanışını hissettin mi? O mideden kalbe çıkan sıcak kaynak suyu. Hiç yanmak sana zevk verdi mi? Derler ya hani sebebini bilmediğim bir sebepten sırıtıyorum falan diye ben sebebini biliyorum. O mutluluğun sebebi O işte. Aklınıza kim geldiyse O.

 Sana bakarken gözlerimin parıltısını gör istiyorum. O kelebekler vardır ya hani midede yaşayan benim her anımda pır pır ediyor onlar.Tarif ettiğim Aşk değil, Sevgi değil "Sen"'sin. Sabahlara kadar seninle konuşmak, günümü seninle geçirmek, ömrümün her yerine sığdırmak istiyorum. Var olan günüme, geçmişime, geleceğime sığdırmak istiyorum. Seni Bana Gönderen Rab'bime Hamdolsun. Şimdilik budur. Çeyreğini bile anlatamadım ama yazabildiğim kadarı bu. Birazını gözlerinin içine bakarak söylemek istiyorum. Seven sevdiğine sevdiğini söylesin. Hz. Muhammed (s.a.v.) Gözlerinde Anlatacağım gerçekleri.

22 Şubat 2013 Cuma

İnsan mutluyken Saçmalar

Selam papatyam 1 güne 2 yazı sığdıracağım bugün. Aslında yeni bir güne girdik ama olsun benim için gün bitmedi. Bir elimde kekim bir elimde sütüm oturuyorum seni geziyorum akıl labirentimde. Aklıma geldin deme gafletinde bulunmuyorum farkındaysan zaten aklımdan hiç çıkmadığını artık biliyorsun. Neyse bugün ki sensizlikten sonra seni bulmuş olmanın verdiği mutlulukla şükür namazı kıldım dayanamadım arabayla giderken bas bas bağırdım insanlar deli olduğumu düşünse de ki zaten öyleyim neyse konumuza dönecek olursam bugün ilk konuşmalarımızın hatıralarından bahsetmek istiyorum.

Bir önce ki yazılarımda ve genel olarak kişiliğimde tanıyanlar okuyanlar bilir çekingen tavrım çok ortadadır. Böyle bir insanın karşısındakine kendini belli etmesi, algı balonuna girmesi ve karşısındakini tanımaya çalışması da epey zor oluyor. Bu konuda senin yardımların olmasa farklı olurdu her şey. Kaderim de olduğunu adım gibi biliyorken kaybetme korkusuna yenilmek benim acizliğimdi ama cesur davrandığım nadide zamanlarda oldu:)

Konuşmaya başladığımız vakitlerde yazamadığım, konuşamadığım ya da saçmaladığımı görüp azarladığın zamanlara dönelim biraz. Çocuklaşıyordum karşında kendime kızsam da değişmiyor bu hala sen olunca konu çocukça davranabiliyorum. Mesela hatrını sormak için 10 larca kez yazıp sildiğimi bilirim. Bir insan bir diğerine nasılsın diyemez sanki en sonunda kendimi ikna ettiğimde ki stresi bana sor. Sonra hadi cevap bekle bide oh üstüne geldi mi tadından yenmiyordu. Sana kendimi tanıtmak istiyordum. Anlatmak, tanımak, hayallerine girmek istiyordum çünkü biliyordum ki o kişi bendim ve benim için "She's the One" sendin. İşin en garip ve insanların benimseyemediği kısmı zaten birbirimizi tanımıyor oluşumuzdu . Onu da zamanla sindirdiler zaten aslında birbirimizi nasıl olduğu bilinmeyen şekilde çok iyi tanımaya başladığımızda. Senin hayallerini kurarken seni yaşıyor olmanın verdiği  huzurla her müsait olduğum vakit Hamd ediyorum Rab'bime. Bir bütün olmadı yazım ama kendimi anlatmaya yetti sanıyorum Papatyam. Şuan yazıyorum bunu umarım güzel bir şey çıkar ortaya bu da bugün mutlu etsin seni İnşaAllah.

Bir gülümseyişin derman oldu aldığım onlarca yaraya
Geçmiş dediklerime dönüp baktığımda iyi ki geçmiş der oldum
Kim görse inanamadı bulunduğum duruma
Ben seninle bir seferlik değil bir ömürlük oldum.

Dualarım meleklerle taşınsın gönlüne
Varsa bir derdin aksetsin gönlüme
Uyansam kabullenmem senin olmadığın bir güne
Ben seni aklıma değil benliğime kazıdım.

Var mı çaren varsa söyle kapansın yaram
Sen yoksan bende olmam yokluk bile haram
Allah nasip etsin seni bana yoksa düşer önüne kafam
Ben sensiz bir ömrü dile bile getirmem Papatyam.

komik oldu biraz ama olsun. Daha açacak bu papatya gönül bahçemde. Açacak mısın Papatyam gönül bahçemde?

Yokluğun Geçmiyor ki

Kaç gün oldu konuşamıyoruz Papatyam. Tüm duygularım merakına döndü. Bir türlü bitmeyen soruların içinden tek tek seçip cevaplamaya çalışıyorum. Var olan bir şey var ki o da sensizliğin verdiği acı. Yazılarımı dahi okuyamıyorsun. Telefon açamıyorum, seni görmeye gelemiyorum. Huzur saran ruhum huzursuzlukla kavgalı şu sıralar.Özlemler de aşka dair işte, fotoğrafına baktım bütün gün gözlerime kazıyorum seni. Sokakta gezerken gökyüzüne bakıyorum seni hayal ediyorum karşımda güneş değil sen oluyorsun Papatyam. İşlerini halledip gelmen lazım artık. Bekletiyorsun, özletiyorsun. Yürüme bandına binip bir yere gitmeye çalışan birinin saçmalığı var üstümde. Kanadım varmışta kafese konmuş gibiyim. Mutluluğu yazarken sahte hissediyorum sen yoksun diye. Böyle bir melankoli sardı bu gece beni papatyam. Dayanamadım yazdım sana yine. Beğenmen dileğiyle..

Rüzgarından yoksunum bu aralar, durgun duygu denizlerim.
Saatler takılı kalmış gibi sanki, çok beğendiğin bir sahneyi geri alıp izlemek gibi senin olduğun zamanda kaldım.
İzlemeye bıkmayacağım bir tiyatro dönüyor beynimin içinde.
Sen, Ben, sahil kasabasında bir evde bulaşık sırasının kimde olduğunu tartışıyoruz.
Seni hiç yaşamadan seninle ilgili her cevabı düşündüm her soruyu sordum kendime.
Bir tek kum saatim ne zaman tanelerini dökmeye başlayacak onu bilmiyorum bir de merak ediyorum,
Mesela bayramda ilk kimin ailesine gideceğiz, yıldönümümüzü nerede kutlayacağız, ilk tatilimizde nereye gideceğiz aklımda takılı kalan sorular.
Gel coştur denizimi, cevapla sorularımı.
Zamanın tembelliği yeter bu kadar gel geçsin ömrüm bir nefesinde..

Kısa ve öz olsun istedim. Seni paylaşmak zor oluyor.

21 Şubat 2013 Perşembe

Yar'e Kalpten Bir Pare

Göz kapaklarım kapanmaktan aciz kaldı

Seni soludu titrek gönlüm kaçtı bütün uykusu

Hiç bilmediğim sokaklarda aradım seni

Hiç görmediğim yüzler, mekanlar

Özlemin adını umut koydum kendimce

Aradım ne aradığımı bilmeden yorgun gözlerle

Kırılmışken kalp tahtımın tüm ayakları

Bir bir tamir oldu sahibine ithafen

Kendi bildiğimi okur, kendi köyümde gezerken

Ayak basılmamış çöllerde buldum kendimi

Mecnun oldum
Ya da 
Emir oldum bir damlanda

Bir damlan beni bensizliğe sürükledi ey Yar

 Girsem engin denizlerine, alsam karşıma konuşsam seni sana

Katılır su birikintilerim okyanusuna

Özlüyorum Yar

Sen geldiğinden beri Sensiz Geçen Her gün değişiyorum

Dil Teşne benim her halim 

Sana susamış bir kalp, Sensizliği içen bir zihin

Her bir kelime de senin ismin

Yunus demiş Nereye baksam Elif görürüm

 Sen değil misin zaten tüm dünya

Dünyasın da değilim gülüm

Ahiretimde de gel bana.



19 Şubat 2013 Salı

Gerçek Aşk ile başladı Herşey.

Here we are again.

Bu gecelik sana seni anlatmaya karar verdim Papatyam. Benim bakışlarımda ki Sen.

Bir adamın hikayesiyle başlıyor bizim hikayemiz ve bu hikaye de sen bulunuyorsun.



Vinton Cerf, 1970’li yıllarda üniversiteyi yeni bitirmiş, yirmili yaşlarının sonunda bir matematik mühendisiydi. Doğuştan kulakları duymayan Carinne’e aşık oldu. Carinne, kimseyle iletişim kuramıyor, telefonla bile konuşamıyordu. California Üniversitesi Matematik Mühendisliği’nde bilgisayarlar arası bilgi transferiyle uğraşan Cerf’in ise tek isteği karısını mutlu etmekti.

İşte bir aşkla başladı internet deryası. Bir adamın aşkı sayesinde evrensel bir dil oldu. Sevdiği kadını mutlu etmeye kendini adamış bir adam. Zeki bir adam.

Başlangıcı aşk olan bir şeyden aşk bulmak çok şaşırtıcı olmasa gerek Papatyam. Emre ile lise de tanışmam farkına varmadan aynı üniversiteyi kazanmamız, onun twitter'a olan merakının sonunda beni de içine alması ve kaderin 3. sıçramasında karşındayım. Bir adamın aşkla açtığı yolu aşkla devam ettiriyoruz. İşin güzel kısmı Emre'nin de gerçek aşka buradan kavuşması. Detaylara inmeden sana geri dönmek istiyorum Papatyam.

İpek bir tene işlenmiş 2 yıldız tanesi, hokkadan daha narin bir burun, hayaller de bile kendine yer bulamayacak derece güzel dudaklar ve o pespembe pamuk yanakların. Kalbime taktığın hızmayı hiç çıkartmazsın umarım.

 Aşkın tasvirini edecek olsaydım gözlerinden dökülen yaş olup tüm yüzünü gezmek derdim ama üzüntü yaşı değil mutluluk yaşı olurdum. Öyle bir şey işte..

Senin yanında sunulan ikramlara ne demeli Papatyam. Huzurun en kalitelisi, mutluluğun en güzeli ve bakışın en lezzetlisi. Hangisine doyacağını şaşırıyor insan.
Seni bir kelimeye sığdıracak olsam Sonsuzluk derdim bu sayede ben de Cennete kavuşmuş bir ruh olurdum.
Kıskandıralım hadi tüm dünyayı papatyam. Sarıl boynuma ne var ne yok anlat gözlerime bakarak. Görsünler bir elmas nasıl ışığa kavuşunca parlıyor.
Yaysam dünyaya senden öğrenmek istediklerimi, gökyüzünü karartırdık. Seni nasıl sevdiğimi anlatsam dünyaya, seller basardı dört bir yana. Sensiz kaldığımı fısıldasam, kururdu okyanuslar, kururdum, yok olurdum. Biz dengeyi bozmayalım Papatyam sen ol ben olayım Biz olalım gerisi yok.


En doğru zamanda gelecek bir sorum var Papatyam. Hazırlıklı ol. Düşün. Sen biliyorsun o soruyu.
Mesela hayal kuracak olsam. Senin gülüşünü almış bir kızım olsa, benim gözlerimi, senin zekanı, benim duygusallığımı, senin zarafetin olsa, benim kibarlığım. Mesela diyorum Papatyam.

Mesela Benimle Cennette birlikte olur musun?

17 Şubat 2013 Pazar

Emir dediğimiz kişi kim ki?

Uyuyamadım, uyku tutmadı diyelim hatta. Sabah 9 da kalkacak olmanın verdiği bir rahatsızlıkta var ama ne diyebilirim düşünmek engelliyor uykularımı.

Bu sefer yazmak için yazıyorum. Hiç bir düşünce yok kafamda. Anlatmak istediklerimi sustuğum müddetçe 1 adım dahi atamayacağımı bilerek. Kendimi tanıtayım öncelikle. 21 yaşında çoğu boşverilmişliklerden sağ çıkmış, hayata kader döngüsü gözüyle bakan yazmadan rahatlayamayan hatta ağlayamayan onun yerine yazan biriyim. Her türlü konuda hiç bir alakam dahi olmasa neredeyse bir uzman özgüveniyle konuşabilirim. Kitap okumam. Okumayı severim ama zaman bulamam bu sebepten kelime haznemi çevremi dinleyerek genişletirim. Konuşmayı severim fakat bazı kişiler vardır ki karşılarında konuşamam bu konuda kendimi hiç sevmiyorum. Korkaklık denebilecek bir davranışım oluyor. Önem verdiğim kişilere olabildiğince seçici kelimeler kullanırım ve bana karşı öyle davranılmasını isterim. Kırılgan bir yapım yok. Kırılmayı geçmişimde bıraktım. Belki bıraktığım en güzel özelliğimdir. Zaman dediğimiz kavramın yetmediğini düşünüyorum bu sebepten sonsuzluk kavramına hayranım. Bir kişiye bağlı yüreğim o kişi kendini biliyor mu bilmiyor mu hiç bir fikrim yok. Benim için önemli olan kısmı benim kendimi ne durum da bıraktığım. İnsanların kaba davranışlarından deli şekilde rahatsız oluyorum.Hatta toplumun görgü olarak yoksul kısmından koşarak uzaklaşasım geliyor. Yengeçliğin verdiği güzel bir duygusal yapım var. Bıktırıcı değil ama her bünyenin kaldıramayacağı bir şey bu. Oturdum kendimi yazıyorum tüm çıplaklığıyla. Tanı istiyorum işte okuyorsun şuan bunu. Papatya dediğim Sen, tanımak mı istiyorsun adım mı atmak istiyorsun yoksa hiç alakan yok mu benimle gerçekten hiç ama hiç bir fikrim yok. Kesinti yaşamıyorum, geçmişini, bugününü, geleceğini bilemiyorum. Bilmeyi istiyorum. Tanımak istiyorum. Her zaman bunu diyerek hiç bir hamle yapmadığımı da gözler önüne sermekte fayda var. Bu arada siz de deneyin insanın kendini başkalarına kendi düşündüğü şekilde anlatması ayrıca rahatlatıyor. Daha ne yazabilirim onu düşünüyorum. Genel bir konuşma tarzında sürdüreyim en iyisi. Doğru hamleyi yapmak için doğru zamanı kollarken zamanın geçtiğini görmek insanı yoruyor. Yorula yorula bu zamana geldik zaten ama olsun. Okuyorsunuz bunu şuan hepiniz bir sürü şey yaşadınız. Hayat hikayenizi daha bu yaşlarda dahi anlatsanız roman olur denebilir. Benimkisi gerçekten roman oluyor işte. Attığım adımları göremeyecek kadar ilgisiz isen o ayrı bir mevzudur bu arada konu sürekli değişiyor ama içimdeki  anormal ben konuştukça yazıyorum. Rahatlık çöktü açıkçası saat 5 e geliyor. Tekrar böyle yazar mıyım bilmiyorum. Bunu yazdığıma pişman olur muyum onu da bilmiyorum. Hep beraber göreceğiz diyelim. Beni okuduğunuz için Teşekkür Ederim. Bu arada gerçekten bir kişinin egosuna dokunmak hiç ama hiç umurumda olmaz belirtmek isterim. Yaptığımız hamlelerin ne manaya geldiğini düşünerek yaparsak daha az kırıcı oluruz diye düşünüyorum. Bu da şimdilik son sözüm.

16 Şubat 2013 Cumartesi

En güzel yazımı yazdım 4 harften oluşan

Sensizlik ile devam ediyorum Papatyam. Çünkü ben merak ediyordum bensiz ne yaptığını, ne düşündüğü, ne yediğini, nerede olduğunu. Aklıma gelenleri yazıyorum. Düşüncelerimi sunuyorum.

Yorgun geçen bir gün, ardında göz kapaklarıma uykuyu hapsetti sanki. Yatsam seni göreceğimi bile bile, gözlerimden uyku aka aka uyumuyorum inatla. Daha o vakitlerde sen beni tanımıyorsun, ben de seni. Fakat öyle bir çekim hissediyorum ki uyuyamıyorum sen kapatmadan gözlerini. Ciğerlerimde böğürtlen kokusu dolaşıyor. Ellerim yazmaktan yorgun ama görevini en iyi şekilde yerini getiriyor. Tek sorun gözlerim yani. Kapadım gözlerimi öyle yazayım dedim. Karşımda sen varsın papatyam. Açamıyorum şimdi de. Gülüyorsun o fotoğrafın aklıma kazınmış. Gözlerin parlıyor, mutlusun, huzurlusun. O an o fotoğrafı ben çekseydim dedim kendi kendime. Görecek miyim acaba güzel gülümsemeni. Gelecek mi öyle bir gün diyordum. Birden sorgulamaya başladım kendimi cevapları da ardından geldi zaten. İnsan sever mi tanımadığı birini? Yaratan koyarsa gönle sevgiyi görmeye ne gerek var ki dedim. Hem 10 yıldır tanıdığını bile tanımadığını anlıyorsun zamanla. Sonra arkasından geldi. Ne temenni edeceksin, neyin var yorgun bir kalp dışında. Cevabımdan emindim aslında bu zamanda bir insana kalbini sunabiliyorsan en büyük iyiliği yapıyorsun ona. O zamanlar yurtdışına çıkmak zorunda kalacaktım. Bekler mi seni 6 ay e sonra 6 ay askerlik, hakkın var mı bekletmeye. Ölüm var Emir var mı garantin verebilecek misin hakkını verdiğin umudun dedim. Korktum birden. Peki bekleyerek ne yapacaksın var mı garantin onun nefesine ve ya senin nefesine dedim bu sefer. Geri sayan ayrılıklar güçlendirir bizi bir ömrü korkaklığıma yenik düşüreceksem zaten ne gerek var ömür de yaşamaya dedim. Biliyorum Papatyam cesur olamadım ama her zaman bir şeyi savundum. Olduğu vakit olması gerektiği vakittir. Sabır kulun sınavıdır. En iyi şekilde verdik papatyam sınavımızı.

Saat 4, dün de 5 gibi yatmıştım ondan önce ki günde.. Böyle gidiyor hayatım bu sıralar. Gece olduğu zaman sadece seninle konuşmak istiyorum seninle geçsin ki gecelerim her sabaha senin gülümsemen uyandırsın beni. Şimdi geldi aklıma. Sana ağır gelir demiştim benim sevgim. Senden korkmuyorum tüm gücünle sev beni demiştin ya hani. Deli cesareti işte bu, delice sevmek bu. Tanımadan sevmek, ruhunu sevmek. Sahtelikten koşarak uzaklaşmak. O akıllı cevapların beni sana bağladı işte Papatyam. Egonu değil ruhunu beslemek için seviyorum seni. Eski vakitlerdeki gibi, bir bakışına yazılıyordu ve yazılıyor tüm kelimeler. Kendini bilen bir sevgili olmaya çalışıyorum. Adımlarımı ağır atıyorum olgun bir insan gibi her ne kadar çocuk ruhuma teslim olup senin yokluğunda bir kitap yazsam da ve yüzlerce şiir hepsi seni anlatan. Biz ne çocukluğumuzda ki saflığı kaybettik ne yaşımızın olgunluğunu. Sevda yolunda özledik, bekledik, üzüldük, çektik, terkedildik, sevilmedik belki ama bir anımız da bile umutsuzluğa salmadık ruhumuzu. Her zaman inananlar kazanır Papatyam. Ben Bize İnandım da serdim gözler önüne kendimi. Bir seferlik değil bin asırlık bir aşk sundum kalbinde ışık kalanlara. En güzel yazımı yazdım 4 harften oluşan. Adını yazdım..

Seni seviyorum diyeceğim ama yetmeyecek kalp tercümanıma

Klasik bir giriş olsun Papatyam. Sessizce çığlık attığım zamanlara dönelim. Seni sevdiğimi haykırdığım ama bir türlü anlatamadığım zamanlara.

Konuşmak isterdim tüm cesaretimi toplayıp gelirdim ismine tıklardım. Yazardım silerdim, yazardım silerdim. Kendimi sorgulardım sürekli " Neyden korkuyorsun? Olacaksa şimdi olacak, olmayacaksa da sonra da olmayacak." İşte o 2. kısımda kaybediyorum o yürekleri titreten cesaretimi. Benim değil iken bile öyle bir benimsemiştim ki seni kendi yaptığım 1 hamleye seni kaybetmenin düşüncesi bile sindiriyordu düşüncelerimi. Bir vakit olacak ve patlayacaksın şeklinde avutmalar. Ya gider de bir başkasına kayar ise gönlü diye şeytanın fısıltıları. Ne tür alev bu Papatyam sensizlikteki. Yakıyor ama görünmüyor zihnime bıraktıklarını saymazsak iz bile bırakmıyor. İyi ki geldin de hediye ettin bana verebileceğin en güzel şeyi. Gözlerini.

Seni bekletmekten mahcup, beklemekten yorgun haldeydim. Bir adım atsam uçuruma uçmaya başlayacağımı biliyordum ama hep o ilk adım önemlidir ya işte. Papatya bahçesinde uyanacağımı bilseydim uçmazdım bırakırdım kendimi. Gözlerine takıldım yüreğine düştüm. Sakarlık işte Papatyam.

Seninle mutlu geçecek günlerle avutuyordum kendimi. 1 kez de olsa milyonuncu kez de olsa gülümsemeni sağlayacak kişi olacağımı bilmek yetiyordu öncelerinde ama yetmemeye başladı. Sonra gözlerimden döküldü yüreğim.

Adını duymam yetti sensiz sokaklarda uyanmama
Işıkların yol gösterdi, rehberlik etti giderken göz kapaklarına.
Bundan sonrası senin dediler bilmediler ki o gözlerde kaybolduğumu
Kendimi bulmam zor oldu Papatyam bırakamadım aşk sarhoşluğumu

Bir anı sensiz geçirmiş olmak bile hüzün sebebi şimdi
Kendimi nasıl anlatacağımı bilmemek yordu beni
Kelimeler öyle anlamsız geliyor ki derdimi anlatmaya
Seni seviyorum diyeceğim ama yetmeyecek kalp tercümanıma

Arıyorum, hala seni anlatacak kelimelerimi
Binlercesi var belki bulurum seni söyleyeni
O vakte kadar yeterli mi bilmem gönül yarana
Seni seviyorum diyeceğim ama yetmeyecek kalp tercümanıma.

Ey suyu mu buhar eden ateş
Sen mi yaktın tüm anı diye biriktirdiğim hurdaları
Mazeret değil hiçbirşey söyleyemedim kalbimde olanları.
Ama gel gör ki beceremedim işte yok derdimin tercümanı.

M.E.I

15 Şubat 2013 Cuma

Uykusuz Belirtiler

Bir şeyler oturana kadar her seferinde yürek itiyor alınmaya, yanlış anlamaya. Karşındakini yanlış anlamak için çabalıyor hatta bazen. Bir anda kırgınlıklar oluşturuyor, var oluşlar yok oluşlara dönüşüyor. Kalbim bir farklı atıyor o bazenlerde.

Yazdığı bir kelime mutlu ediyor belki aynı zamanda bir başkası mutsuzluğun dibini görmeni sağlıyor. Kendi duygularını kontrol edemiyor insan önem veriyor çünkü kişisel değerinin üstüne çıkarıyor. Ruh katıyorsun bazen yazdıklarına, o ruh uçup gidiyor o anlamadan. Anladı mı dediğin zamanları yaşıyorsun çoğu vakit. Acabalar yoğunlaşıyor beyin dediğin karmaşıklıklar harikasında. Kendine istesen gelebilirsin ama gelmek istemiyorsun. Yoğunlaşmış oluyor her şey. Farklı bir kalp atışı demiştim ya kalbimi tutuyorum hissettiğim kadar atmıyor işte. Nasıl inanmayayım bir tane daha kalp taşıdığıma. Bir insanı daha yüreğime sığdırdığıma.
Kabul işte sığıyor. Herkes kabul etmeli zaten. Bir şeyler itiyor olabilir ama itiyorum derken kendi içine çekiyorsun. Küçücük bedenine 2 ruhu sığdırmaya çalışıyorsun. Sonuç,  karşılığını alırsan gidiyor yerine almazsan sende kalıp parça parça edene kadar sıkıştırıyor. Ruhu yormadan açık olsak mutsuz kaç kişi kalır?

Mesela, işkembe çorbasını hiç sevmem.

14 Şubat 2013 Perşembe

Bir Papatya Açtı Bahçemde

Selam Papatyam. Bugün de sana geldim kelimelerim kolumun altında. Taze ekmek gibi aşk kokuyor, biz kokuyor misler gibi. Aklıma geleni yazıyorum ve bu sefer de aklıma anlaşmalarımız geldi .

İlk zamanlarımız. İlk heyecanlarımız. Her şeyin yavrusu güzel derler ya biz daha bebek gibiyken seni karşıma almıştım tüm fikirlerini bilir gibi. Olgun birer insan gibi değil de tasolarını takas etmek isteyen 2 çocuk gibiydik. Aklıma kazınmış gibi, arkadan Cry Me River çalıyordu. Yağmur vardı o minik kafede oturmuş bekliyordun. Çok konuşurum biliyorum bunu genelde söylerler her ne kadar sen konuş dinlemesi çok güzel oluyor deseler de biliyorum öyle olmadığını. Başaramadığım bir şey varsa o da konuşmaya başlamaktır. Karşımdakinin sabrı taşmadan bir türlü başlayamıyorum ama sende öyle bir şey var ki sadece gözlerime baktın o süre boyunca çıtını çıkarmadan. Neler düşündün diye sormaya cesaretim bile yok sana kötü bir şey düşündürmüş, üzmüş olmaktan çekiniyorum çünkü, kaçıyorum da denilebilir.Konuya farkında olmaktan girdim tüm dikkatinle dinlemiştin sorgulamadan. " İnsan kendini bilse karşısındakini asla kırmaz, anı yaşasa asla mutsuz olmaz. Sensiz tek bir an bile düşünemiyorum ama olur da senin aklına girer nefsin ve ya benim aklıma benimkisi uyaralım mı birbirimizi kırıcı olmadan, birbirimizi kırmadan bir ömür geçirmek tek hayalim benim" dedim son olarak. Gözlerin parlamıştı. Gelecekten bahsediyor olmam hoşuna gidiyordu anlamıştım. " Hiç birşeyin garantisini bir kuldan alamazsın ama sana garanti veriyorum ki tersi yazılmadıysa bu gözler seninle kapanacak." dedim o an ben ne dediğimin şaşkınlığıyla durdum sen ağlamaya başlamıştın. Kırıcı mı oldu ne oldu diyemedim. Baş parmağım ile göz yaşlarını sildim. Elimi tuttun bir an, ilk defanın heyecanıydı ama o an benim düşündüğüm tek şey incilerin ne sebeple dökülmüştü. Suyundan aldın bir yudum Papatyam ne de kibar su içiyorsun sen. Zarafetine hayranım. Yutkunduktan sonra "Beni böyle mutlu edecek birinin karşıma çıkacağını bilseydim bir günümü daha mutsuz geçirmezdim. Beni bir tek kötü düşünceye itecek olsa nefsim, onun için Sahibime sığınırım." dedin de gönlümü yerle bir ettin Papatyam.

O gün geçti ya... En olması gereken ilişkiyi yaşıyoruz işte. Allah'ım nasip ediyor. Sen alttan alıyorsun, ben alttan alıyorum. Bir taraf diğer tarafı ezmiyor benim gördüğüm. Biz olmayı en iyi şekilde başarıyoruz bir tanem. Allah nazarlardan sakınsın. Olması gereken de buydu diyebiliyorum. Sen ben olan biz olamaz. Biz Olduk ya, senin sabrın ile olduk. Biz Olduk ya, kader aynı yola bir anda getirdi Bizi. Karşıma çıkarttı güzel gözlerini.

Yalnızca bir şey söyledim o an. "Sen benim Papatyam olacaksın. Sadece zaman meselesi. Aksın bakalım zaman dediğimiz sabır taşı. Gün gelir bize de doğar.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Çilekli Pastam

İlk döndüğün zaman düştü akıl okyanusuma. Hiç korkmazdık bir şey olacak diye tek korkumuz 1 dk geç kalmış olmaktı. Ne ben tahammül ederdim 1 dk sensizliğe, ne sen tahammül ederdin. Pırıltılı gözlerle baktın yüzüme koşmadım, durdum öyle. Ben hareket etmeyince sende şaşırdın durdun baktın öyle elinde bavulun, yolculuktan yorulmuşsun suratın küçülmüştü papatyam. Telefonumu çıkartıp fotoğrafını çektim. Bir daha gidersen bakıp bakıp dönmüşsün gibi kandırayım diye kendimi.

Geldin önüme aldın telefonu cebine koydun. Kızgın kızgın baktın. Şaşırdım önce sonra birden sarıldın boynuma. İlk duyduğum şey parfümün oldu. Doldurabildiğim kadar doldurdum ciğerlerimi kokunla, özlemle. Sen benim parfümümü seçmiştin, ben senin parfümünü. Birbirimizi seçmiştik ya zaten herşey seçiliydi.

"Evden bekliyorlar çok zamanımız yok hadi gidelim buradan" dedin. Zaten planlar yapılmıştı benim kafamda. Aldım bavulunu, çantanı, taktım koluma en güzel Papatyayı. Bilerek evine yakın yerlere gittik daha çok vakit geçirebilmek için.

 Senin gözlerinden ayırmadım gözlerimi. Mado'da oturmuştuk. Çilekli pasta istedi canın. Garsonu çağırmadım. Anlaşma yapalım dedim. "Yine ne istiyorsunuz beyefendi" dedin arkasında bir muzurluk arayarak. "Pastayı benim elimden yiyeceksin hatta çayını da ben içireceğim." dedim. Ciddi misin bakışının ardından ciddi olduğumu anladın ve kabul ettin. "En sevdiğim en sevdiği yemeği en sevdiği kişinin elinden yiyor o da benim daha ne isterim." dedim. Duygusallık yoktu artık sadece mutlu anlar vardı. Hasret giderici vakitler, özlem çölünde kaybettiklerini bulmanın verdiği haz. Seni özlemek bile güzel oluyor kavuştuğum müddetçe. Seni sevmek her günün değerini bilmemi sağlıyor. Papatyaları sevmemi, bir insanı dünyanın her yerinde görmeyi sağlıyor. Bir kelimelik bin anlamsın sen "Ömürlük"..

12 Şubat 2013 Salı

2'mizde Şaşkınız Bir Ömürlük Aşkımız ;)

Güzel anılardan devam edelim dedim Papatyam. Ne yazsam dediğim anda aklıma bostancı sahilde ki anımız geldi. Hani deliliğimizi kanıtladığımız o anlar.

Güzel bir sonbahar günü. Saat 4 civarında tuttum kolundan sırtımda 2 çanta birini taktım sırtına gidiyoruz dedim. Nereye diye sormama huyunu ayrıca seviyorum belirteyim. Geldik sahile sonra aç bakalım çantayı dedim. Zaten ağırlığından dolayı sürekli kızdın bana ama olsun. Çantadan patenleri çıkarttın. Bana baktın ve ilk tepkin " Deli misin sen ben ayakta bile duramam ki" oldu. Binbir laf oyunu ile giydirdim sana patenleri 1 2 ayrıntıyı belirtip tuttum kollarından kaldırdım. Yapacaktık bunu!" Her çift bisiklet binmeli, kayak yapmalı, sandalda kürek çekmeli ve paten kullanmalı" dedim. "Akıllı bir sevgilim olsaydı hiç çekilmezdi" dedin tuttun ellerimden. Delin olmayı çok seviyorum Papatyam..

İlk denemeler bir kaç düşme, gülme ve çığlıkla sonuçlansa da. Yetenekli sevgilim kısa sürede başarmıştın. Sen memnun olmasan da ağır ağır gitmekten ben yürümeyi öğrenen bir bebek gibi görüyordum seni ve bunu sadece ben istediğim için kabul etmiştin. Tuttum belinden, dönmeye başladık. Güveniyordun bana bunu her halinden anlıyordum. Gözlerimin içine bakıyordun hiç korku olmaksızın. Aklıma gelen  kelimeyi tüm içtenliğimle bağırdım gözlerinin içine."Ik hou van jou". Şaşırdın kaldın. Ne alaka der gibi bakıyordun. Bilmiyordun ki senin bildiğin şeyleri ben öğrenmeye başladım çoktan. Sen biliyor muydun manasını bilmiyorum ama hemen arkasından "Seviyorum Seni Bir delinin aklını sevmesi gibi" dedim. Sürekli bir şaşırma hali vardı. Senin o haline aşığım Papatyam. Bir ömür şaşkınlık içinde yaşamak dileğiyle..

11 Şubat 2013 Pazartesi

İyi ki olduk..

Sevgiliye mektup tarzında oldu. Benim hoşuma gitti bilmiyorum bakalım..

Biraz başa sarmak istedim bu sefer papatyam. Seni sabırla beklediğim zamanlara saralım. Bir kalbin 4 kere attığı zamanlara, sofraya 1 fazladan tabak koyulduğu zamanlara, yokluğunda varlığının tadını aldığım zamanlara sarıyorum satırlarımı.

Nasıl tanıdım, nasıl gördüm, nasıl buldum bunları geçiyorum. Anlatmadım, anlatmayacağım anlaştık bu konuda. Tamamen kaderim beni sana yönlendirdi bunu biliyorsun. Senin için bir günlüğüm vardı okuduğun zaman ne hale gelmiştin. Ben yokken, daha tanımadan mı bu kadar demiştin. Sen yokken ne hallerdeydim papatyam. Sen geldin bide şimdiyi düşün. Bir de geleceğimize ait bir yazım vardı. Bak seni üzersem bil ki üzmek istediğimden değildir yapmam ama olduysa aklımı başıma getirmek senin görevin sen de koyverme demiştim. Daha niceleri.. Senin için sakladığım şal mesela.. Taktığın vakit ne hale girdim bilemezsin. Onca zaman dolabımda olan şey tam olması gereken yeri bulmuştu. Sen beni çok mutlu ettin papatyam. Yokken de mutluydum çünkü bir şey itiyordu beni senin varlığına sen itiyordun belki bilmiyorum. Hayatına bir saklambaç gibi girdim dahil oldum tanıdım tanıttım ve şimdi hayat bizim oldu. İlk kızdığın zamanları da hatırlıyorum. Aklın karışmıştı toplaması da bana kalmıştı. Sonra ben dağıttım sen topladın beni. Tencere olduk kapak olduk kısaca birbirimize. Kötü günler diye bir şey yoktur günü iyi ve ya kötü yapan içinde ki olaylardır demiştik. Her olay da biz var isek hiç bir gün kötü olamaz demiştik. O günden sonra dönüp arkama bakıyorum ve her günüm mükemmel geçti. Teşekkür ediyorum. İyi ki olduk papatyam.

10 Şubat 2013 Pazar

Benim Modam Sen Ol..

Anılardan bahsetmeye devam edelim en iyisi. Papatyam, ilk gittiğin zamanı hatırlıyorum tatile. İlk en uzun kalışın,ilk en uzun yanışım. Hiç bitmez gibi geliyordu. Birisi sürekli beni mutsuz etmek ister gibi sürüklüyordu zihnimi senin yokluğunu gösteren levhalara. Şiirler yazıyordum. Sürekli hüzün şarkıları. Bir mağazadan geçerken papatyam bunu giyer diyordum ve ya yemek yerken o yedi mi acaba yemeğini. Sürekli aramak istiyordum da benliğim engelliyordu bunu. Rahat bırak biraz da gezsin, tozsun. Uzaya gitmedi ya gelecek sonunda diyordum ama nafile. Her gün yanan bir yürekle açıyordum gözlerimi. Aşk bu ya işte aklıma geliyordu hatıralarımız. Mesela ilk aklıma gelen ne biliyor musun?

Taksime gidiyorduk. Dolaşırız diye kendimize ait bir eşya almak istemiştik hani. Öyle aitlik değil ama o eşya bizi temsil edecekti. Başkalarından farklı olmaya takıntılıydık ya hani. Tam meydanda hatırlıyor musun üstünü ıslatan beyaz opeli. Sen sinirden çılgına dönmüştün. Ben gülmemek için kendimi tuttum diyemem baya baya gülmüştüm. Bana ayrı kızıyordun hani çakmak çakmak bakıyordun bana. "Ne gülüyorsun bağırsana arkasından ayı görmedi mi şu suyu yaa bütün günüm battı bütün kıyafetim battı" diye hayıflanıyordun. Oysa o gün de çok güzel geçmişti. Hemen seni mağazaya sokmuştuk üşüme diye senden rica etmiştim kıyafetini ben seçebilir miyim diye izin vermiştin. Sana en yakışacağını düşündüğüm şeyleri elime geçirip geldim çok kısa sürede. Bedenini tam tutturdum diye şaşkın şaşkın bakıyordun bana. Hemen giydin üstünü aldık hepsini. Sonra aynı yerin erkek bölümüne gittik sen de eline aldın ne bulsan tutuşturdun elime giy bunları sende bunlarla gezeceksin dedin. Pantolon bol, gömlek dar olmuştu sen ne kadar değiş desen de alıp çıkmıştık öyle. Birbirimizin modası olmuştuk. Bak hediye almak yok demiştin bundan sonra tutup kolumdan getireceksin giydireceksin. Senin zevkin benim hediyem olacak demiştin. Papatyam hala o pantolon bol,o gömlek dar ve her özlem bastırdığında giyiyorum onları geziyorum sokaklarda. Sen yanımdaymışsın gibi. Bazen anlatıyorum kendi kendime sana anlatacaklarımı. Delirdiğimden değil eğlendiğimden yapıyorum bunları. Sen gel papatyam alnına çok yakışan bir öpücük buldum onu kondurucam ve kollarını da boynuma alıcam. Benim modam sen ol..

9 Şubat 2013 Cumartesi

Bu kadarı anca romanda olur..

Yeni yeni tanışıyoruz ama hep bahsettiğim o şirin kafeyi tercih ettim. Küçücük bir yere 3 4 masa atıp içeriyi rengarenk dekor yapmışlar. Kekler, pastalar, börekler hep kafe sahibinin üretimi ve gerçekten güzel. Suratımın asık oluşunu sordu. Bir şey olmadığını söyledim ama olduğu çok belliydi. Bu konuşmayı nasıl yapacağımı bilmiyorum çünkü. Ecelin geci erkeni olmaz dedim ve başladım..

- Bence ben seni üzmeden bitirmeliyiz.
+ Benden bu kadar erken mi sıkıldın?
- Hayır seni çok seviyorum ve yapamayacağımı düşünüyorum.
+ Neyi yapamayacaksın?
- Seni mutlu edemezsem diye korkuyorum beni çok tanımıyorsun.
+ Tanıdığım kadarıyla beni sadece sensizlik mutsuz edecek. Tanımama izin ver.
- Kıskancımdır. Sıkarım seni gelemem öyle yakınlıklara ne güzel düzenin var bozmak istemem.
+Tek derdin bu olsun senden yakınım olmaz sana yakın da olmaz. Gel en güzel kurduğum düzenim ol.
- Saçmalarım bazen hem manasız nazlarım olur niye başına dert alacaksın seni mutsuz etmek benim için kabus gibi..
+ Senin her nazın benim için oyun gibidir. Hiç sen bebeğiyle oynamaktan sıkılan çocuk gördün mü. Göz bebeğimsin sen hayatıma mana kattığın müddetçe yaptığın her şey mana kazanır gözümde.
- Beni bu kadar sevmene sebep ne anlamıyorum. Ben seni çok seviyorum ama korkuyorum işte yara bırakılmasından ve ya yara bırakmaktan.
+ Sen göremezsin kendini benim gözlerimden. Sen tırnaklarını kalbime soktun zaten yara bırakmazsın o el oradan çıkmaz artık. Ben sana yara değil bir alın yazısı olarak geldim öyle de kalacağım. Ne kendimi sensiz ne seni bensiz bırakacağım. Daha çok yeniyiz bunları böyle açık konuşman bile yeter bana ama bitme lafını ağzına alma. Dil ne söylerse kader onu yazar unutma.
- Seni ömrümün her anısına katarak sarıcam hayatıma. Bir ömürde ölümsüz olarak sağ kalırcasına..

Ufak bir ilişki analizi.

8 Şubat 2013 Cuma

Güzel bir hadise

ANNE kızına sorar
- Beğendin mi dün seni istemeye gelen
çocuğu ?
- Evet Anne
... - Sen kolay kolay beğenmezdin.
- Bu beğenilmeyecek gibi değil ki. ANAHTARI
var 
- Ev'i mi yani ? - Hayır.
- Arabası ? - Hayır.
- o Zaman Bankada Kasa'sı - Hayıır , Hayııır.
Olan varlığı 5 vakit kıldığı Namazı...
-Ne alaka Anahtar canım ?
- Aaaa bilmiyor musun ? NAMAZ ; CENNETin
Anahtarı. Gözü yükseklerde !
Maksadı ; CEMAL'e erişmek boşvermiş
Dünya'yı.
-Nerden anladın canım ?
- Lisanından dökülen sözler İman kokuyordu.
Mesela ;Beğendin mi beni dedim ?
Başını yerden kaldırdı ve dedi ;
''RABBİM siretini ve suretini yüreğime
ISINDIRDI... ''

7 Şubat 2013 Perşembe

2 Deli..

Aylardan Mayıs, Hava bahar havası ve ben 1 aydır görmediğim sevgilimi görmek üzereyim...

Haydarpaşa da karşımda öyle sırıtıyordun. Açtın kollarını çocuk gibi koştum sana sanki yıllardır görüşmemişiz. Sardım döndürdüm havada. Dakikalarca sarıldım sana, durabilsem saatlerce dururum hatta bir ömür, o kollarda duyduğum huzuru kaybetmemek için. "Allah kavuşturdu sonunda bizi. Özlemek nedir öğretiyor ve tabi kavuşmanın verdiği haz da cabası" diye atladım  hemen." Ne saçma bir şey ki seni özlemek zorundayım oysa bir ömrü paylaşmak çokta zor değil hem çalışmak zorunda da olmayız birbirimize sokulur yatarız, bütün gün film izler seni izlerim hayal dünyam da yaşıyor olsaydık tabi" diyerek beni benden aldın ya hala o an ki şokumu hatırlıyorum. Klasiklerden başlamıştık. Hemen simitler alınır ve vapura binilir. Hayat bize gülümsüyor ya dışarıda oturan bir biz vardık. Sardım sıkıca alnına bir buse kondurdum. Her gözlerinde kayboluşum da hamdolsun diyorum bir insan daha ne ister ki. İlk sürprizimi çıkarttım cebimden alt ve üst tarafı yanmış bir eski mektup kağıdına yazdığım ufacık seni anlatan ilk şiirim.Hiç unutmadım bak..

Çocuksu bakışlarında gizlemişti yıllar aşkımı
Kimseler çalmadan yetiştim, her zaman geç kalan ben gözlerini kaptım
En büyük Hediyem Gözlerin..
Tenin ipekten, dudakların en büyük imtihan benim için, o güzel, o minik burnun, hele o hızman..
Bir ömre sığdıramam ki ben bu aşkı, sen benim ömrüme sığan en kıymetli pırlantam.
En doğru an dediğimiz geldiği zaman, Bir Ömrümü sana Adıyorum Papatyam..

Amatördü hatta çokta güzel değildi ama senin gözlerin dolmuştu. İskeleye yanaşana kadar göğsümden kalkmamıştın. Yazmak rahatlatır derler ama göğsümde bir acı var şimdi senin yokluğundan. Planımız Sultanahmet, Yerebatan, Ayasofya gezmekti ama biz oturduk sakin bir yere denizi dinledik, muhabbet ettik. Çünkü en büyük eğlencemiz birbirimizi izlemekti. O gün çektiğimiz fotoğrafı buldum da yazayım dedim. Hani burnumuzu birbine dayayıp yandan sinirli sinirli bakmıştık ya.. 2 deli koymuştuk adını o anın. Tek başına tadı çıkmıyor deliliğin. Gel benim Sevgili Delim...

6 Şubat 2013 Çarşamba

Yoğun Geçen Bir Sensizlik

Saate baktım. 02:18.. Yine seni geçmiş yelkovan da akrepte. Gece içine alıyor beni sen uyuduğun zaman. Belki 3 saat konuştuk gördüm seni, teknolojinin nimetleri.. Ama bir gülüşün var ki onu senin gözlerinin içine dalarak görmenin verdiği haz hiç bir şeyde yok. Böyle anlatamam en çok o gülüşünü seviyorum. İlk yakaladığım zamanı da hatırlıyorum. İlk baharımız idi. Akşama doğru tam güneş batar vaziyette. Sen kızmaya niyetlisin ben de muzurum ya kızdırmaya. Ufacık bir şey yapıyorum, gidiyorsun hiç dönüp bakmadan. Uzaklaşmanı bekliyorum itiraf et sen de kolundan çekmediğim için daha çok kızıyorsun. Birden yerimden fırlayıp koşmaya başlıyorum. Dön bana kız bak valla çok seveceğim seni kimselere yar etmek yok bir ömür sarıcam seni diyerek tutup çekiyorum kendime. O an bir gülüşün vardı ki.. Güneş yüzünün yarısına geliyordu. Gözlerin.... Ahh o gözlerin yok mu.. Beni hiç bırakmak yok böyle son anda dönmekte yok sımsıkı yakala bırakmamak üzere demiştin. Kararlı, Aşık, Şefkatli ve tam bir Sevgili...

Hatırladıkça ağlamaklı oluyorum.. Seni ne diye yolladım oralara. Hani bırakmıcaktın lan diyorum kendime. Hadi git işte git hadi ne duruyorsun o orada gitsen yine göreceksin gülümsemesini..

Ama hayat böyle değil işte maalesef. Yine göreceğime eminim güzel gözlerini ama.. Şimdilik bana düşen Yoğun Geçecek Olan Bir Sensizlik...

Hoşçakal Papatyam


Hoşçakal Papatyam..
“Sen orada ben burada olur mu?” dedi. Sanki yıllardır birlikte yaşıyormuşuz gibi düşünüyordu. “Bir anlık mesafedeyim ” dedim. Uçakla bile 3 saat süren bir yolculuktu aslında. “Gözlerini kapat kalbindeysem görürsün beni. Sarılmak mı istiyorsun aç kollarını sarmazsam seni terket beni. Konuşmak mı istiyorsun aç pencereni rüzgara söyle bana söyleyeceklerini tek tek anlatayım sana. Bir engele takılacaksa gönlün o benim sevgimin büyüklüğü olsun.” diyerek devam ettim. Ben de biliyordum uzak mesafelerin zorluk olduğunu ama kavuşamayacak değiliz ki sabretmemiz lazım sadece. Gözleri doldu birden, bir kaç saatimiz kalmıştı uçağının kalkmasına. O Hollanda’ya uçacaktı ben ise kimsesizliğe. Olsun dedim hep kendime o benim hayatımda olsun da uzak olsun yakınlaşır zamanla. Özlem olsun, giderilir. Kalbinde var olduğumu bileyim tek tek katlanırım herşeye. Sarıldı birden bastırarak, sanki beni hiç bırakma der gibi ya da bırakmak zorunda olduğumu bilir gibi. Yanaklarını tuttum. Gözlerine baktığım da gözlerim doldu benim de. Öyle güzel gülümseyen gözleri şimdi üzüntüyle dolmuştu.” Yapma papatyam, biz biz değilken çok ağlamadık mı ufacık yalnız kalışlar mı yıkacak tabularımızı” dedim. Dedim ama ben de zor tutuyordum kendimi. Onun gözlerine baktığımda zamanın durması için saatlerce dua edebilirdim. 1 anlık bakışı için.. Sadece 1 anlık bir bakış için 1 ömür çürütürsün. Sarıldık birbirimize o kalbimi dinlemek istedi hiç konuşmadık. Zamanı geldiğinde, baktım içime akar gibi yoğun bakışlarına sardım sarmaladım kendime sakladım yetsin o gelene ya da ben gidene kadar diyerek. Büyük bir cesaret göstergesi olarak Hoşçakal Sevgilim dedim. Gülümsedi mahmur şekilde ve arkasını döndü. Tekrar dönüp bana baksa biliyordum yapamayacağımı oraya yığılacağımı ama yapmadı çünkü o da biliyordu. Gitti işte. Hani nefesini tutarsın ya sonuna kadar sonra birden refleksle nefes alırsın soluk soluğa onun gibi. Üzülmemem gerek biliyorum ama kendime hakim olamıyorum. Papatyam güle güle git güle güle gel…