11 Şubat 2014 Salı

İyi ki

En Zoruyla başladı hayat. 
Kurulmuş olduğun düzenden ayrılıp hiç bilmediğin bir dünyaya göz açmak, bağırmak, ağlamakla.
 Yıllarca gerektiği gibi kendimizi anlatamadık hatta büyüdükte anlayanımız olmadı çoğu zaman.
 İstediklerimizi elde etmek bir bebeğin masadaki emziğine uzanması kadar zor oldu.
 Bitmedik imtihanlar verdik.
 Çoğu bizi yordu sandık ama yorulmak için çok erkendi.
 Ne uyuyabildik tam kafa dinginliğiyle ne de uyanabildik. 
Ne sevebildik birini koşulsuz, korkusuz ne de nefret edebildik.
 Hep sınırlar, hep bi çekingenlik besledik içimizde.
 Görmek istemediğimiz şeyler gördük. 
Kırılmasını istemediğimiz ama her defasında kırılan kalbimiz bile ne istediğini bilmez oldu. 
Kıskandık, tasalandık, kırıldık, dağıldık, ağladık ama sonunda büyüdük. 
Yaş olarak büyümenin bir yararı olmadığını gördük böylece.
 Asıl büyümenin sevdiğin ve istediklerinin seni yıpratmasıyla gerçekleştiğini gördük. 
Ne zordu bunu anlamak, kabullenmek. Bencil olmayı öğrendik hayatta.
 Çünkü kimse tam anlamıyla seni düşünmüyordu ve kimse ne senin duygularını ne de kararlarını kabul etmezdi. 
Günaha girdik çoğu zaman, çırpındık, tövbe ettik ama tekrar ettik. 
Bile bile lades denilen şey tekrar edip durdu.
 Yıprandıkça ondan kaçmayı da öğrendik işte. 
Ama en çok neyi öğrendik biliyor musunuz?
 İyi ki demeyi öğrendik.
 İyi ki yaşamışım bütün olanları.
 İyi ki kırıp dökmüşler beni. 
İyi ki benim ona verdiğim değeri bana vermemiş ki görmüşüm onun yüzünü.
 İyi ki büyütmüşüm parça pinçik kalbimi.
 Artık ne istediğimi biliyorum.
 Artık aklımında yeri var hayatımda diyorum. 
Biz kurtulanlarız.
 O bencillik bağımlılarından kurtulup kendi hayatımızı kurabilenler.
 Duygularına esir olmadan, kırıklarını tamir edebilenleriz. 
Teşekkürü borç bilirim tüm kazık atanlara.
 İyi ki vardınız. 
İyi ki yoksunuz.